Seçkin, A. Y. (2024). "Felsefe"de Çevresel Adalet, Vatandaşlık, Aidiyet ve Özcülük. Paradigma Akademi. s. 57
Giriş
Friedrich Nietzsche Ahlakın Soykütüğü Üzerine adlı eserinde ahlakın kökenine dair yaptığı çalışmaya İngiliz psikologlarını eleştirerek başlar. Tarihsel anlayıştan yoksun oldukları için iyi fikrinin kökeni ve değerlendirilmesi konusunda “insan, ilk başta…” şeklinde başlayan “iyi” kavramına dair tarih dışı bir hüküm türettiklerini ve bu hükmün aslında İngiliz psikologlarının tüm tipik özelliklerini taşıdığını belirtir. Nietzsche ise araştırmasını “iyi” kelimesinin kökeniyle başlatır ve bunu tarihsel anlayışla destekler.1 Nietzsche’nin ilgili fikirleri kabul edilsin edilmesin yöntem açısından değerlendirildiğinde bir kavramın etimolojisini tarih ile destekleyen soybilim yaklaşımı, genel-geçer yargılara kaynak uydurulmasına ya da kaynağı kendisinde bulunan (kendinden menkul) düşünürlerin verdiği tarih dışı hükümlere köken aranmasına göre çok daha tercih edilebilirdir. Foucault bunu şöyle ifade etmektedir: “Soybilim, filozofun mesafeli
1 Friedrich Nietzsche, Sämtliche Werke Kritische Studienausgabe in 15 Einzelbänden, Jenseits von Gut und Böse, Zur Genealogie der Moral, Cilt 5, Berlin : De Gruyter, 1988, s. 267-289
Seçkin, A. Y. (2024). "Felsefe"de Çevresel Adalet, Vatandaşlık, Aidiyet ve Özcülük. Paradigma Akademi. s. 58
ve derin bakışının alimin köstebek bakışına karşı olduğu gibi tarihe karşı değildir; tam tersine, düşünsel anlamların ve belirsiz teleolojilerin meta-tarihsel olarak konuşlandırılmasına karşıdır. ‘Köken’ arayışına karşıdır.”2
Vatandaşlık hakkında yapılacak bir çalışma için soybilim benimsenmese bile kayıtsız kalınabilecek bir yaklaşım değildir. Bugün gündelik kullanımda “vatandaşlık” ile ya da daha doğru bir ifadeyle, çağdaş anlamda “vatandaşlık” kavramıyla örneğin Antik Yunan’daki “yurttaşlık” kavramını yan yana getirdiğimizde ilk güçlük kendini ele verir: radikal bir biçimde değişmiş gözükmektedir.3
Nietzsche, aynı eserinde ahlak soykütükçülerini bu sefer cezanın kökeni için cezada bir amaç bulup, geriye dönük bir okumayla bunu bir varoluş nedeni olarak başlangıcına yerleştirmeleri sebebiyle eleştirir ve muazzam bir sorun ortaya koyar: “Bir şeyin kökeninin nedeni ile yararlılığının, fiili kullanımıyla bir amaçlar sistemindeki yeri tamamen farklıdır” ve “bir şekilde tamamlanmış olan mevcut bir şey kendisinden daha üstün bir güç tarafından her zaman yeni amaçlar doğrultusunda yeniden yorumlanır, durmaksızın geri kazanılır, döndürülür ve yeni bir kullanıma doğru yönlendirilir.” Nietzsche’ye göre “organik dünyada meydana gelen her şey bir boyun eğdirme, bir tahakkümdür ve tersine, her boyun eğdirme, her tahakküm bir yeniden yorumlama, bir yeniden düzenlemedir, bu da zorunlu olarak önceki “anlamın” ve “amacın” belirsizleşmesi veya tamamen silinmesi
2 Michel Foucault, “Nietzsche, La Généalogie, L’histoire , Hommage à Jean Hyppolite, Suzanne Bachelard, Georges Canguilhem ve d.,Paris: Press Universitaires de France, 1971, s. 146.
3 “Hem antik Atina’yı hem de modern Los Angeles’ı ‘şehir’ olarak adlandırıyoruz, ancak bu bir anlamda domates ile kabağı karşılaştırmak gibi bir şeydir”
Mulford Q. Sibley, Nature and civilization: Some implications for politics. Illinois: Peacock, 1977, s. 202.
Seçkin, A. Y. (2024). "Felsefe"de Çevresel Adalet, Vatandaşlık, Aidiyet ve Özcülük. Paradigma Akademi. s. 59
anlamına gelir.” Sonuç olarak “yasal bir kurumun, sosyal bir geleneğin, politik bir kullanımın, estetik bir formun ya da dini bir kültün” faydasının anlaşılması, onun kökeni hakkında bir şey anlamayı getirmez.4
Çağdaş anlamda vatandaşlığın düşünülmesi, incelenmesi ya da yararının kavranması oluşum ilkesini vermeyebilir; zira üzerinden iktidarlar geçmiştir. Tarih burada tam anlamıyla devreye girer, eğer bir soykütüğü çıkarılacaksa5 üç bin yıllık tarih ile hesaplaşılması da gerekir; iktidarların ve haliyle de değişimin tarihiyle. Menzili çok daha kısa olan bu çalışma için ise öngörülen ilgili Antik Yunan felsefe metinlerinde “yurttaşlığın” nasıl ele alındığıdır; zira bu metinler ilk defa vatandaşlık kavramının ortaya çıktığı metinler olarak nitelendirilebilir yani bir bakıma “vatandaşlık” kavramının da doğum yeridir Antik Yunan. Don Martindale’e göre, Max Weber 1921 yılında yayımlanan Şehir, Modern Kentin Oluşumu adlı eserinde bir kentsel topluluğu bir sur, bir pazar, bir kanun ve mahkeme sistemi, ilgili bir birlik biçimi ve en azından kısmi özerklik ve kentlilerin seçimine katıldığı yetkililer olması ile tanımlar. 6 Bu anlamda bir topluluk yani “kentin bir üyesi olarak yurttaşın ve yurttaşların birliği olarak kentin özel statüsü yalnızca arkaik ve klasik Yunanlarda görülür”.7 İndus Vadisi Uygarlığı, Sümerler, Babiller, Hititler, Mayalar, Aztekler ve Çin uygarlıklarının şehirlerinin rahip-kral, tanrı-kral yöneticileri tebaalarını mutlak olarak kontrol ettiğinden
4 Friedrich Nietzsche, Sämtliche Werke Kritische Studienausgabe in 15 Einzelbänden, Jenseits von Gut und Böse, Zur Genealogie der Moral…, s. 313-314.
5 Engin F. Işin, cesur bir biçimde vatandaşlığın soykütüğünü çıkarmaya girişir ve hatta çıkardığını söylemek mümkündür. Bu konudaki tüm eserleri için Bkz. Being Political, https://enginfisin.net/genealogies-of-citizenship, Erişim Tarihi: 31.12.2023
6 Max Weber, The City, New York: The Free Press, 1966, s. 55.
7 Işin, Engin F., “Who is the New Citizen? Towards a Genealogy”, Citizenship Studies, Vol. 1, No. 1, 1997, s 117
Seçkin, A. Y. (2024). "Felsefe"de Çevresel Adalet, Vatandaşlık, Aidiyet ve Özcülük. Paradigma Akademi. s. 60
yani sulama amacıyla nehirleri ehlileştirme yeteneklerine bağlı olarak oluşan ilk uygarlıkların, bu zorluğu gidermenin araçlarını elinde tutan krallık kurumu mutlak iktidara sahip olduğundan vatandaşlık ortaya çıkmamıştır.8
Vatandaşlığı, Antik Yunan felsefe metinlerinde incelemeye başlamadan önce terimi netleştirmek anlamlı olabilir. Bu yüzden etimolojik yaklaşımı takip ederek Türkçe, İngilizce, Fransızca, Latince ve Eski Yunanca’daki sözcük karşılıklarını vermek terimi netleştirmek için önemlidir.9
8 Işin, Weber’in erken uygarlıklarda vatandaşlığın ‘yokluğu’ için belirlediği iki nedeni şöyle aktarır:
“Birincisi, özel statüye sahip kişiler olarak yurttaşlardan oluşan bir birlik olarak kentin, diğer klan ve akrabalık bağlarının çözülmesini öngörmesidir. Mezopotamya, Hint, Çin ve Mısır şehirlerinde bu bağlar hiçbir zaman tamamen çözülmedi. İlk yurttaşlık pratiğinin görünür hale geldiği Yunan polisinin ortaya çıkışı ve bunun iç ve denizaşırı koloniler yoluyla yayılması, bir birlik biçimi olarak akrabalık ve klan bağlarının çözülmesini hızlandırdı. Bu bağların yerini siyasi ve askeri yükümlülüklere ve güce dayalı ilişkiler almaya başladı. Vatandaşlık, bu tür yükümlülükler ve güvence altına alınan statü için yapılan müzakerelerin bir sonucu olarak ortaya çıktı. İkinci neden ise Mezopotamya, Mısır ve Çin’de nehir düzenlemesi ve sulamanın gerekliliğidir; bu, finansman, büyük projelerin koordine edilmesi ve insan kitlelerinin disiplin altına alınmasını gerektirmekte ve bu faaliyetlerden sorumlu bir kraliyet sınıfının geliştirilmesini zorunlu kılmaktadır. Bu büyük ölçekli girişimler kralların orduyu ve idareyi kontrol etmesini sağladı. Askerler yalnızca kraliyet ordusunun subaylarıydı ve tebaa bu gücün tekelindeydi. Başka bir deyişle, savaş araçlarına sahip oldukları sürece kralın ve kraliyet bürokrasisinin egemenliği mutlaktı. Aynı model, Mezoamerika’daki Mayalar ve Azteklerin diğer antik şehirlerinde de devam etti. Bu koşullar altında vatandaşlara tebaanın veya özel statüdeki kişilerin oluşturduğu bir birlik olarak siyasi alan açılmadı.”
A.g.e., s. 118.
9 Çalışmanın bu ve ilerleyen bölümlerindeki sözcük ve kökenlerine dair araştırmalarda ayrıca belirtilmediyse şu kaynaklardan faydalanılmıştır: Türkçe etimoloji için;
bkz. Nişanyan Sözlük Çağdaş Türkçenin Etimolojisi , https://www.nisanyansozluk.com Erişim Tarihi 31.12.2023
Fransızca için:
bkz. Centre national de ressources textuelles et lexicales, https://www.cnrtl.fr/etymologie/ Erişim Tarihi 31.12.2023
Latince için:
Seçkin, A. Y. (2024). "Felsefe"de Çevresel Adalet, Vatandaşlık, Aidiyet ve Özcülük. Paradigma Akademi. s. 61
Felsefe metinlerinin Türkçe çevirilerinde çoğunlukla “yurttaş” sözcüğü bulunmaktadır. Tıpkı vatandaş gibi yurttaş da, ortaklık, paylaşım anlamı katan -daş ekiyle türetilmiştir. “Yurt” sözcüğü, Eski Türkçe’de “çadır, oba, konut, mesken, menzil” anlamlarını vermekte, Orhun Yazıtları’nda (735) “çadır”, Codex Cumanicus’da (1303) “konak”, Meninski’nin Thesaurus Linguarum Orientalium’unda (1680) yort, yord, yurd şeklinde “memleket” olarak geçer, bu sonuncuda (Thesaurus’ta) yurdun karşılığında ülke, mal, mülk, varlık anlamlarını veren Latince ditio, dominium, regio, regnum, possessio, bona sözcüklerine de yer verilir.
Vatandaş sözcüğü ise Arapça “yurt, memleket” anlamlarını karşılayan “watan” sözcüğünden türetilir ve 19. Yüzyılda “hemşehri, aynı memleketli” manasında kullanıma sahipken İkinci Meşrutiyet’in yeniden ilanından sonra (1908) Fransızca’da yurttaş anlamını karşılayan “citoyen” sözcüğünün karşılığı olarak kullanılmaya başlanır. Arapça waṭana “ikamet etti, konakladı” fiili olup, waṭan “kişinin doğduğu veya yaşadığı yer, yurt, konut” anlamlarını karşılar alıntıdır, Türkçe’de erişilebilen en eski kullanımı Erzurumlu Darir, Kıssa-i Yusuf metninde 1367 yılına tarihlenir. Yine Meninski’nin ilgili eserinde “vatan tutmak, vatan idinmek,
bkz. Michiel de Vaan, Etymological Dictionary of Latin and the other Italic Languages, Leiden:Brill ,2008
İngilizce için
bkz. Wiktonary, The Free Dictionary https://en.wiktionary.org
bkz. Online Etymology Dictionanary https://www.etymonline.com
Eski Yunanca için
bkz. M. A. Bailly, Dictionnaire Grec-Français, rédigé avec le concours de M. E. Egger, Nouvelle édition revue et corrigée, dite Bailly 2020 – Hugo Chavez, Version du 18 juillet 2020 établie sous la direction de Gérard Gréco ingénieur, avec le concours spécial de André Charbonnet (Chaeréphon), Mark de Wilde et Bernard Maréchal, Gérard Gréco, 2020.
bkz.Pierre Chantraine, Dictionnaire étymologique de la langue grecque, Histoire des mots, Ouvrage publié avec le concours du Centre National de Recherche Scientifique, Paris: Éditions Klincksieck, 1968
Seçkin, A. Y. (2024). "Felsefe"de Çevresel Adalet, Vatandaşlık, Aidiyet ve Özcülük. Paradigma Akademi. s. 62
vatan-i haḳīḳī, vatan-i aslī” şeklinde kullanımları yer almaktadır. Vatandaşlık ile yurttaşlık sözcükleri arasında ulusal hukuk ile uluslararası hukuk arasındaki sınırı uygulama gibi bir yaklaşım bulunsa da üzerinde uzlaşılmış böyle bir kullanımdan bahsetmek mümkün değildir. Başka bir deyişle, vatandaş sözcüğünü İngilizce citizen, Fransızca citoyen sözcüklerinin karşılığı, yurttaşı ise “tabiyet, uyrukluk” yani İngilizce nationality, Fransızca nationalité sözcüklerinin karşılığı olarak kullanma girişimi pek karşılık bulmamıştır. Osmanlıca “vatan” sözcüğü dönemin (1860’lardan itibaren) siyasal atmosferine bağlı olarak daha çok “anavatan” anlamını veren Fransızca patrie sözcüğünün anlamını taşımaya başlamıştır; araştırılması oldukça güç olduğundan ancak varsayım düzeyinde felsefe metinlerinin Türkçe çevirenlerin çoğunlukla “yurttaş” sözcüğünü tercih etmelerinin bu siyasal atıftan kaynaklandığını söyleyebiliriz.
Eski Yunanca’da πολίτης (polī́tēs) sözcüğü vatandaş, yurttaş, özgür insan anlamlarını taşır ve “şehir, kent, Atina kalesi, kişinin şehri veya ülkesi, şehir valisi” anlamlarında kullanılan πόλις (polis) sözcüğü ile bağlı olan, üyesi olan; belirli bir yerden olan anlamlarını veren son ekin -ῑ́της (-ī́tēs) birleşmesinden oluşur. Antik Yunan’da polites sözcüğünden önce (milattan önce dördüncü yüzyıla kadar) kullanımı daha yaygın olan; lakin modern ve çağdaş çalışmalarda pek değinilmeyen ἀστός (astós) sözcüğü de mevcuttur, “bir kentin sakini, kenti, vatandaş, (çoğul olarak) sıradan halk” gibi anlamlara gelir, kökü ᾰ̓́στυ (ástu) sözcüğüdür ve “kent” anlamına gelir, Homeros’un Ilyada eserinde Akha’ların Priamos’un kentini almasıyla ilgili olarak geçer10, Aristoteles,
10 Homeros, Iliad, Perseus Digital Library, II. 2.332
http://data.perseus.org/citations/urn:cts:greekLit:tlg0012.tlg001.perseus-grc1:2.301-2.335
Seçkin, A. Y. (2024). "Felsefe"de Çevresel Adalet, Vatandaşlık, Aidiyet ve Özcülük. Paradigma Akademi. s. 63
oligarşi rejiminde yurttaşı tanımlarken kullanır11 ve Ksenophon’un Ekonomi metninde ayrıntıda lakin önemli bir yeri vardır. Sanskritçedeki “şey, ev, yer, varlık (substance), madde” anlamlarına gelen vastu sözcüğüyle ilişkilendirilir.
Latince’de ise Proto Hint-Avrupa dilindeki ḱey- (“yerleşmek, yatıyor olmak”) kökünden önce ceivis, ardından da vatandaş, tebaa anlamını karşılayan civis sözcüğüne evrilmiştir. Yine aynı formda keiwitāts sözcüğünden ceivitās sözcüğüne evrilmiştir bunun yanı sıra, cīvis sözcüğü bir var(-lık) halini, durumu bildiren -tās son ekiyle, yasalarla bir araya getirilmiş vatandaşların oluşturduğu sosyal yapı, şehir ve bölge, topluluk, devlet, şehir devleti anlamlarını taşıyan civitas sözcüğü de oluşmuştur.
Polites ile civis arasında doğrudan ilişki kurmak ya da bulmak güç gözükmektedir. Bu ikisi arasında değil lakin; Latince civis sözcüğünün kökü ḱey- (“yerleşmek, yatıyor olmak”) ile Eski Yunanca’daki uzanmak, yatmak vb. anlamlara gelen κεῖμαι (keîmai) sözcüğünün kökeni aynı gözükmektedir. Felsefe geleneği açısından temel kavramlardan ὑποκείμενον (hupokeimenon) sözcüğünün kökünde bulunur, hupo- ön eki “alt” anlamı verirken ve “uzanmak, yatmak” fiil köküyle birleştiğinde, sözcük “altta yatan” anlamına verir. ὑποκείμενον (hupokeimenon) sözcüğünün formlarına antik yunan mezar taşlarında da rastlamak mümkündür; zira doğrudan yer bildirir anlamda “altta yatan” anlamını barındırır. Felsefedeki kullanımı ise “altta yatan şey” terimi olarak bilhassa Aristoteles’in Metafizik eserindeki varlığın türlü türlü söylenmesiyle gelenekte yer edinir. Varlık (Οὐσία)
11 “Son olarak, sadece her ikisi de özgür olan [ebeveynlerden] doğan [kişileri] yurttaş yaparlar.”
τέλος δὲ μόνον τοὺς ἐξ ἀμφοῖν ἀστῶν πολίτας ποιοῦσιν.
Aristotle, Politics, Perseus Digital Library, III.1278a
http://data.perseus.org/citations/urn:cts:greekLit:tlg0086.tlg035.perseus-grc1:3.1278a
Seçkin, A. Y. (2024). "Felsefe"de Çevresel Adalet, Vatandaşlık, Aidiyet ve Özcülük. Paradigma Akademi. s. 64
altta yatan şey (ὑποκείμενον) olarak söylenir: “Her şeyden önce ilk altta yatan şey varlıktır” ve “altta yatan şey, geri kalanın [hakkında] söylendiği şeydir, ancak kendisi başka hiçbir şey için söylenmez.”12 Bu kavramın Latinceye çevirisi “subjectum” (alta atılan, fırlatılan) olarak yapılır, İngilizce subject, Fransızca sujet sözcüklerinin kökenidir, “özne” ve “konu” temel anlamlarına gelir ve böylece aslında kavramın içeriği de Latinleştirilmiş olur.
Burada soru haline getirilebilecek konulardan birisi, Eski Yunanca’da πόλις (polis) (şehir, kent) sözcüğünden πολίτης (polī́tēs) (vatandaş, yurttaş) sözcüğünün türediği açıktır; lakin aynı durum Latince için geçerli gözükmez yani civis (vatandaş, yurttaş), civitas sözcüğünü önceler gibidir. Bu etimolojik varsayım, Antik Yunan ve Roma toplumları için tarihsel bir yaklaşımla desteklenebilir mi sorusu başka bir çalışmanın konusunu oluşturabilir. Diğer yandan, İngilizce’de, Fransızca’da (buna bağlı olarak diğer Latin kökenli dillerde), Almanca’da (şehir, kent anlamına gelen burger’in etimolojik kökeninde kale, sur daha baskın gözükmektedir) ve istisna aramak mümkün olmakla birlikte neredeyse tüm diğer dillerde de yurt-yurttaş ilişkisi mevcut gözükmekte ve yurdun da “yer” (uzanılan, yerleşilen, bulunan vb.) olarak anlamına gönderir. Soru haline getirilen konu da aslında bu basit formun, daha sonra “yurttaşlık” kavramına dönüşecek olan yurt-yurttaş ilişkisinin Antik Yunan düşüncesinde yerini anlamak amacıyla ilgili felsefe metinlerinde nasıl ele alındığıdır. Aristoteles tam da bu basit ilişkiyi iki şekilde de sorgular; “Yer ve kişilerle ilgili soruların en önemlileri şunlardır: “Yer ve insanlar bölünmüş olabilir bazıları bir yere, bazıları başka bir yere
12 Aristote, Métaphysique, Paris: Éditions Flammarion, 2008, 1029a, s.236.
Seçkin, A. Y. (2024). "Felsefe"de Çevresel Adalet, Vatandaşlık, Aidiyet ve Özcülük. Paradigma Akademi. s. 65
yerleşmiş olabilir” ve “aynı yerde ikamet eden kişilerin ne zaman tek bir kent olarak sayılması gerektiği…”13
Metinlere geçmeden önce başlanılan etimolojik açıklamaları son olarak Türkçe’deki “şehir, kent” sözcükleriyle tamamlamak konu açısından açıklayıcı olacaktır; zira dilin uzlaşıma dayalı yönü göz ardı edilse, şehir-hemşeri ikilisi daha uygun bir çeviri olurdu (ya da kent-aynı kentli ikilisi de uydurulabilirdi). Bilhassa şehir-hemşeri ikilisi tarihsel bağlam da taşır; zira Perslerde bölge valisi, bey hatta biraz da başına buyruk yönetici anlamına gelen Fransızca’da satrape, Eski Yunanca’dan σάτραπης (sátrapēs) gelmektedir ve kökeni “krallık, beylik” anlamındaki Eski Farsça χşathra yani şathra (krallık, devlet) sözcüğünde bulunur. Bu sözcük de “il, ülke, memleket, kent” anlamlarını taşıyan Farsça kökenli şahr sözcüğünden gelmektedir (Zentçe iktidar, muktedir olmak anlamına gelen şah sözcüğüyle aynı kökten gelir). Tahmin edileceği üzre erişilebilen ilk kullanımı Codex Cumanicus’da (1303) olan Türkçe’deki “şehir” sözcüğü de aynı kökten gelmektedir. Kent ise Doğu İran Dili olan Soğdca kand veya kanth sözcüğünden uyarlanır, ilk defa Divan-i Lugati’t-Türk’te (1073) “Kaşgar’a ‘ordu kend’ yani hanın ikamet ettiği şehir denir. (…) Oğuzlar ve diğerleri bu sözcüğü “köy” anlamında kullanırlar” şeklinde geçer. 20. Yüzyıla kadar Türkçe’de “köy, kırsal yerleşim, mezra” anlamında bilhassa Anadolu’da eski yer adlarında kullanılır. Dil Devrimi döneminde Öz Türkçe olduğu düşünülerek tekrar gündeme
13 ἡ μὲν οὖν ἐπιπολαιοτάτη τῆς ἀπορίας ζήτησις περὶ τὸν τόπον καὶ τοὺς ἀνθρώπους ἐστίν: ἐνδέχεται γὰρ διαζευχθῆναι τὸν τόπον καὶ τοὺς ἀνθρώπους, καὶ τοὺς μὲν ἕτερον τοὺς δ᾽ ἕτερον οἰκῆσαι τόπον.
…
ὁμοίως δὲ καὶ τῶν τὸν αὐτὸν κατοικούντων ἀνθρώπων πότε δεῖ νομίζειν μίαν εἶναι τὴν πόλιν; :
Aristotle, Politics, Perseus Digital Library, III.1276a
http://data.perseus.org/citations/urn:cts:greekLit:tlg0086.tlg035.perseus-grc1:3.1276a
Seçkin, A. Y. (2024). "Felsefe"de Çevresel Adalet, Vatandaşlık, Aidiyet ve Özcülük. Paradigma Akademi. s. 66
getirilip, “şehir” anlamı yüklenir. Çalışmada ise Eski Yunanca polis sözcüğünün kavramsal çerçevesinin “yer” anlamı dışında “insan topluluğuna” da gönderme yapması sebebiyle çıkan çeviri güçlüğü konusunda Aristoteles’in Politika eserinin kayda değer en güncel çevirisini gerçekleştiren Özgüç Orhan’ın -ki eseri 2017’de Türkçe’ye kazandırmakla kalmamış sunuş, açıklama, analitik özet ve haritalar-görsellerle de desteklemiştir- gündelik Türkçe kullanımında şehir kadar yaygın olmaması argümanı ile kent sözcüğü tercihi takip edilmektedir.
Aristoteles’in Politika Eserinde Yurttaşlık
Yurttaşlık konusunda Aristoteles’in Politika eserine sıklıkla atıfta bulunulması anlaşılır gerekçelere sahip olsa da yakından okunduğunda metnin yapısının buna pek de uygun olmadığını iddia etmek mümkündür; zira öncelikle Aristoteles bu metinde sadece Platon’u değil, aynı zamanda zamanının saygın ya da popüler fikirlerini de inceler, bunların birçok yönünü ortaya koyar ve bunu yaparken bazen kendi adına konuşuyormuş gibi görünür. Vardığı sonuçlar kısmen bu fikirleri destekler, kısmen de ötesine geçer. Ve bu farklı fikirler arasındaki, yani kendi düşüncesi ile zamanın popüler fikirleri arasındaki geçiş bazen belirsizdir. Özellikle, Politika metninin Platon’un Devlet diyaloğundaki yaklaşımının kısmen eleştirisi, kısmen doğrulaması ve kısmen de düzeltmesi olarak yazıldığı fikri bu eserin bütünlüğü göz ardı edilmeden incelenmesi gerekliliğini getirir ki eserin tamamını ele almaya çalışmak birçok araştırmanın sınırını aşar, ancak sadece konusuyla ilgili kısımları ayıklamak ise çelişkili görünen fikirlere atıfta bulunmayı getirir. Metnin yapısı da bu bütünlüğü göz önünde tutmak için oldukça zorlayıcıdır. Eserin bütünlüğü hakkında yazan Werner Jaeger, Aristoteles’in Politika’sının ve diğer bazı eserlerinin kısmen
Seçkin, A. Y. (2024). "Felsefe"de Çevresel Adalet, Vatandaşlık, Aidiyet ve Özcülük. Paradigma Akademi. s. 67
kabataslak ve kısmen parçalı olmasının sebebini filozofun edebi faaliyetinin yalnızca öğretmenlik mesleğiyle yakın bağlantı içinde geliştiği ile açıklar.14 Heidegger de ayrıca Jaeger’in Aristoteles’in yazılarının kitap değil, Aristoteles’in yayımlamadığı risalelerin özetleri olduğu görüşünü ifade ettiği için övgüyü hak ettiğini belirtir.15 Bu iddianın temelinde, bu eserlerin Aristoteles tarafından yayımlanmak amacıyla yazılmadığı, öğrencileri tarafından tutulan ders notlarından oluştuğu bulunur. Heidegger, Aristoteles Felsefesinin Temel Kavramları adlı çalışmasında Aristoteles’in metafizik çalışmalarını tartışırken, eserlerinin genel karakteri hakkında da şöyle yorum yapar: “Bu nedenle, bundan böyle, Aristotelesçi “sistem”in birleşik bir sunumunu görmeye yönelik her türlü girişim kısa kesilmelidir” iddiasında bulunan Heidegger “bir filozofun kişiliğine ilişkin olarak, bizi ilgilendiren tek şey onun belirli bir zamanda doğmuş, çalışmış ve ölmüş olmasıdır. Filozofun karakteri ve bu tür sorular burada tartışılmayacaktır.”16 ifadesini kullanır. Yazarın yaşamı ve tarihsel koşullarının felsefi çalışmalarından, yani metinlerinden önce gelmemesi önemli olmakla birlikte, ancak metnin tarihsel koşullardan tamamen bağımsız olmadığı da söylenebilir. Bu çalışmada da Aristoteles’in neden kent ve yurttaş konularıyla ilgilendiğini anlamak için az da olsa Heidegger’in sözcükleriyle “bu tür sorulara” değinilir.
Aristoteles, MÖ 384 yılında Atina’nın kuzeyinde, Halkidiki’deki Stagira şehrinde doğar. Babası, Büyük İskender’in dedesi Amyntas III’ün yakın arkadaşı ve özel doktoru olan Nikomakhos’tur. Aristoteles on yedi yaşında
14 Werner Jaeger, Aristotle: Fundamentals of the history of his development, Oxford: Clarendon Press, 1948, s. 3-7.
15 Martin Heidegger, Grundbegriffe der aristotelischen Philosophie, Gesamtausgabe II. Abteliung: Vorlesungen 1919-1944, Band 18, Frankfurt am Main: Vittorio Klostermann, 2002, s. 4-5.
16 A.g.e.
Seçkin, A. Y. (2024). "Felsefe"de Çevresel Adalet, Vatandaşlık, Aidiyet ve Özcülük. Paradigma Akademi. s. 68
Atina’ya gelir ve Platon’un akademisinde öğrenci olur ve burada yirmi yıl kalır. Platon’un ölümünden sonra Batı Anadolu’ya gider ve burada Atarneus (Dikili-İzmir) ve Assos’ta (Çanakkale) kalır. Atarneus’da şehrin yöneticisi Hermias’ın yeğeni Pitias ile evlenen Aristoteles, Büyük İskender’in babası Philip II’nin isteği üzerine 342’de Makedonya’ya dönene kadar Midilli adasında kalır. Aristoteles Makedonya’da Büyük İskender’in hocası olur. Büyük İskender doğuya, Asya’ya doğru sefere çıktığında, Aristoteles’in ikinci Atina dönemi başlar. MÖ 335 yılında Aristoteles, Atina şehrinin dışında, Platon’un akademisi gibi ormanda Lykeion (Lyceum) adında kendi okulunu kurar. MÖ 323’te Atina’daki Makedon yönetiminden rahatsız olanlar, Aristoteles’i Pro-makedonyalı olarak gördükleri ve uzun zaman önce yazdığı bir şiir nedeniyle onu dinsizlikle suçladıkları için ona karşı yasal işlem başlatırlar. Aristoteles bunun üzerine Eğriboz adasındaki Kalkis’e göç eder ve bir yıl sonra orada ölür. Böylece Atinalıların felsefeye karşı başka (Sokrates’in ölümüne yol açan davaya atıfta bulunur) bir suç işlemesine izin vermemiş olur.
Aristoteles’in zamanında, siyasi bir organizasyon olarak kent, Yunan kıtasında ortaya çıkmakta olan krallıkların gölgesinde kalmıştır. Platon’un ve Aristoteles’in siyasi düşüncesinin sınırları, yani siyasi birimler olarak antik kentler, artık Makedonya krallığı ile aynı düzeyde değildir. Birkaç kent birleştiğinde bile (bu birlik hiç de güvenilir değildir), Philip’in orduları tarafından güçlü bir şekilde bastırılırlar ve bu, Atina ve Thebai ortak ordusunun MÖ 338’de Heroneya’da (Esedobası) Makedonlara karşı kesin bir yenilgiye uğramasıyla çok açık bir şekilde ortaya çıkar. Ancak Philip’in amacı Yunanistan’a boyun eğdirmek değildi; kendisini bir Yunan olarak görüyordu ve bunun yerine M.Ö. 336’da suikasta kurban gidene kadar tüm Yunan güçleriyle
Seçkin, A. Y. (2024). "Felsefe"de Çevresel Adalet, Vatandaşlık, Aidiyet ve Özcülük. Paradigma Akademi. s. 69
Pers İmparatorluğu’na karşı savaşmaya çalışır. Bu proje daha sonra Aristoteles’in öğrencisi olan veliaht prens Büyük İskender tarafından gerçekleştirilir.
Platon ve Aristoteles’in yaşadığı yüz yıl Yunanistan tarihi için oldukça acıdır. Peleponez Savaşı’nın sonuçlarının etkileri uzun süreli ve fecidir. Persler karşısında eski gücünden uzak olan Yunanistan’ın yenilgileri ise kelimenin tam anlamıyla ölümcül olmuştur. Geriye dönüp bakıldığında, kentlerin Makedonya gibi merkezi bir gücün hâkimiyetine gireceği aşikâr görünmektedir; ancak bahsedilen çöküş, tıpkı Aristoteles ve Platon’un siyasi düşüncesinin sınırının kent olduğunu iddia edildiğinde siyasi örgütlenmeden bahsedildiğinde anlamlı olması gibi, hegemonya mücadeleleri açısından anlamlıdır. Başka bir deyişle, ne Platon ne de Aristoteles siyaseti güncel olaylara ya da o dönemdeki iktidar mücadelelerinin tarihine indirgemez. Ayrıca, kentlerin daha önce kendi kendilerine yeterli ve bağımsız olduklarını ya da Makedonya’nın tarihi tamamen değiştirdiğini söylemek de doğru değildir. Yunanlıların farkında olduğu sorunlar önceden de vardır. Son çözümlemede, Yunan kentleri tamamen boyunduruk altına alınmaz ve Yunan tarihindeki uzun felaketler geçmişine rağmen, bu tür kentler varlığını sürdürür. Her durumda Yunanlıların kentleri için arzuladıkları tek şey askeri ve siyasi güç değildir; yurttaşları ve diğerleri üzerindeki eğitici ve uygarlaştırıcı etkisini de bir o kadar, hatta daha fazla düşünürler. Dolayısıyla Platon ve Aristoteles’in siyasi düşüncelerinde bir kentin istikrarlı siyasi yapısı idealini temel almaları gerçekten saçma ya da arkaik değildir. O dönemde, siyasi hatipler topluluklardaki yalnızca güncel meselelerle uğraşıyorlardır. Aristoteles ve Platon için de Yunanistan’daki toplumsal yaşamın koşulları, amaçları ve kökenleri her zaman iyi olmasa da en azından her zaman düzeltilebilir görünmektedir. O yıllarda değil ama
Seçkin, A. Y. (2024). "Felsefe"de Çevresel Adalet, Vatandaşlık, Aidiyet ve Özcülük. Paradigma Akademi. s. 70
onu takip eden yıllarda, umudun yavaş yavaş kaybolduğu gerçek bir çöküş ve tam bir güvensizlik duygusu yaygınlaşır. Bu sebeplerden, Politika metninin konusu yasama ve siyasi rejim sorunudur ve Aristoteles’e göre kendinden öncekiler bu konuyu incelememişlerdir ve “insan işlerini ilgilendiren felsefeyi” tamamlamak için bu konuyu ele almak gereklidir. Nikomakhos’a Etik eserinin son paragrafında Aristoteles, sekiz kitaptan oluşan Politika kitabının programını da şu konu sırasına göre açıklar: kent ve aile; en iyi rejim üzerine bir soruşturma; kent ve rejim; rejim türleri ve rejimlerin korunması ve yıkılışı; demokrasi türleri ve siyasi örgütlenme türleri; eğitim ve en iyi rejim.
Aristoteles’te kentin önceliği söz konusudur. Kent haneden önce gelir ve bunu açıklamaya hanenin ortaya çıkışından başlar. Ona göre, başlangıçta doğal olarak gelişmiş iki topluluk vardır: üreme için kadın ve erkek ve bunların korunması için yöneten (efendi) ve yönetilen (köle) ve bu iki topluluk haneyi (οἰκία) oluşturur. Hane (οἶκός), günlük yaşamı göz önünde bulundurarak oluşturulmuş doğal topluluktur.17 Köy, günlük yaşamın bir parçası olmayan ihtiyaçları karşılamak için birkaç hane tarafından oluşturulan ilk topluluktur. Ve “birkaç köyden oluşan tamamlanmış topluluk, neredeyse tamamen kendi kendine yeterliliğin sonuna ulaştığında bir kentdir”.18 “Dahası, kent doğası gereği haneden ve her birimizden öncedir. Aslında bütün, zorunlu olarak parçalardan öncedir”19 çünkü bütün bir kez yok olduğunda, artık parça kalmaz. Ve
17 ἡ μὲν οὖν εἰς πᾶσαν ἡμέραν συνεστηκυῖα κοινωνία κατὰ φύσιν οἶκός ἐστινç
Aristotle, Politics, Perseus Digital Library, 1252b.
http://data.perseus.org/citations/urn:cts:greekLit:tlg0086.tlg035.perseus-grc1:1.1252b
18 Aristote, Œuvres Complètes, Paris : Flammarion, 2014, 1252b, s. 2325.
19 A.g.e,, 1253a, s. 2326.
Seçkin, A. Y. (2024). "Felsefe"de Çevresel Adalet, Vatandaşlık, Aidiyet ve Özcülük. Paradigma Akademi. s. 71
“her şey işlevi ve kapasitesiyle tanımlanır”20. Dolayısıyla, doğası gereği var olan kent, parçalarının her biri üzerinde önceliğe sahiptir. Bir toplulukla ilişki kurmaktan aciz olan ya da bir topluluğa ihtiyaç duymayacak kadar kendine yeten kişi bir şehrin parçası değildir, dolayısıyla ya bir canavar ya da bir tanrıdır. Dolayısıyla, bu türden bir topluluğun parçası olma eğilimi doğası gereği tüm insanlarda mevcuttur. Tamamlanmış bir hane kölelerden ve özgür insanlardan oluşur. Tüm araştırmalar en küçük parçalarından başlamalıdır ve hanenin ilk ve en küçük parçaları efendi ve köle, karı ve koca, baba ve çocuklardır. Bunlar ailenin parçalarını oluşturur ve “her kent hanelerde oluşur”21. Hane yönetiminin parçaları (οἰκονομίας) ailenin oluştuğu parçalara karşılık gelir. Sonuç olarak Aristoteles, evlilik ve ebeveyn ilişkisi gibi bu taraflar arasındaki ilişkilerden ustalık olarak bahseder. Daha büyük bir bölüm olarak kabul edilebilecek olan mülkiyet edinimini de ekler. Hane yönetimi, diğer tüm uzmanlaşmış teknik faaliyetler gibi uygun araçlara başvurur. Nasıl ki uzmanlaşmış teknik faaliyetler için uygun araçların mevcut olması gerekiyorsa haneyi yöneten kişi de (τῷ οἰκονομικῷ) uygun araçlara sahip olmalıdır. Bu araçlar ya cansız ya da canlıdır. “kişinin edindiği bir mülk yaşamak için bir araçtır, mülk bir araçlar yığınıdır, köle belirli bir canlı edinilmiş mülktür ve
20 A.g.e.,
πάντα δὲ τῷ ἔργῳ ὥρισται καὶ τῇ δυνάμει
Aristotle, Politics, Perseus Digital Library, 1253a.
http://data.perseus.org/citations/urn:cts:greekLit:tlg0086.tlg035.perseus-grc1:1.1253a
21 Aristote, Œuvres Complète…, 1253b, s. 2327.
πᾶσα γὰρ σύγκειται πόλις ἐξ οἰκιῶν
Aristotle, Politics, Perseus Digital Library, 1253b.
http://data.perseus.org/citations/urn:cts:greekLit:tlg0086.tlg035.perseus-grc1:1.1253b
Seçkin, A. Y. (2024). "Felsefe"de Çevresel Adalet, Vatandaşlık, Aidiyet ve Özcülük. Paradigma Akademi. s. 72
her icracı, kullandığı araçlardan önce bir araçtır.”22 Yönetmek ve yönetilmek sadece kaçınılmaz değil, aynı zamanda avantajlıdır. Aristoteles’in çalışmasını ana teması, yani yasama ve siyasi rejim sorunu, yöneten ve yöneten arasındaki temel ilişki bağlamında ele alınır.
Aristoteles köleden ve köle olandan iki anlamda bahseder: biri doğası gereği köle, diğeri ise yasaya göre köle olandır (galiplerin savaş ganimeti gibi). Doğası gereği köle ile efendi arasındaki ilişki her ikisi için de avantaj sağlar. Yasayla ve zorla köle olan kişi için ise tam tersi (dezavantaj) söz konusudur. Hatta ikisi arasında doğal statülerine bağlı olarak karşılıklı bir dostluk vardır. “Köle efendisinin belli bir parçasıdır, yani onun bedeninin canlı ve ayrı bir parçasıdır.”23 Açıktır ki, efendinin iktidarı siyasi iktidarla aynı değildir ve Aristoteles’in açıkladığı gibi, tüm iktidar biçimleri aynı değildir: “Çünkü biri doğası gereği özgür olan insanlar üzerinde uygulanır, diğeri köleler üzerinde ve bir hanenin reisinin iktidarı bir monarşidir (çünkü her hanenin bir kişinin iktidarı altındadır), oysa siyasi iktidar özgür ve eşit insanlar için geçerlidir.”24
Hane, efendi ve köle, karı ve koca, baba ve çocuklar arasındaki ilişkilerden oluşur. Despotik güç, efendi ve köle arasında statülerine göre eşit olmayan bir ilişkide bulunur. Baba çocuklar üzerinde kraliyet gücü uygular. Özgürdürler, ancak erdem ve liyakat açısından eşit değildirler. Belki aile
22 Aristote, Œuvres Complètes…, 1253b, s. 2328.
οὕτω καὶ τὸ κτῆμα ὄργανον πρὸς ζωήν ἐστι, καὶ ἡ κτῆσις πλῆθος ὀργάνων ἐστί, καὶ ὁ δοῦλος κτῆμά τι ἔμψυχον, καὶ ὥσπερ ὄργανον ὀργάνων πᾶς ὑπηρέτης
Aristotle, Politics, Perseus Digital Library, 1253b.
http://data.perseus.org/citations/urn:cts:greekLit:tlg0086.tlg035.perseus-grc1:1.1253b
23 Aristote, Œuvres Complètes…, 1255b, s. 2331.
24 A.g.e, 1255b, s. 2332.
Seçkin, A. Y. (2024). "Felsefe"de Çevresel Adalet, Vatandaşlık, Aidiyet ve Özcülük. Paradigma Akademi. s. 73
bağlamındaki bu eşitsizlik gelecekte de devam edecektir, ancak kent bağlamında özgür ve eşit olacaklardır. Siyasi iktidar, eşit ve özgür insanlara aittir. Hanede ise bu karı-koca arasındaki ilişkiye karşılık gelir. Siyasi ve kraliyet güçleri yönetilenlerin refahı ile ilgilenirken, kraliyet gücünde efendi öncelikle kendi çıkarları ve dolaylı olarak kölenin çıkarları ile ilgilenir. Yönetilenler arasındaki niteliksel fark, bahsedilen güçler arasındaki niteliksel ayrımı mümkün kılar. Bu nedenle Aristoteles şu görüşe karşı çıkar: yönetenler arasındaki fark, yönetilenlerin nüfusuna göre nicelikseldir. Bir efendi küçük bir köle grubunu yönetir, bir hane reisi efendiden birkaç kişi daha fazla insanı yönetir çünkü kölelerin yanı sıra aile üyelerini de (eşler ve çocuklar) yönetir, politikacı veya kral ailelerden oluşan kenti yönetir. Bu fark, Aristoteles’in şu ifadesinin ardından belirttiği gibi, yönetilen insan sayısının çok ya da az olmasına dayanmaz: “Bir politikacının, bir kralın, bir hane reisinin, bir köle efendisinin aynı şey olduğunu düşünenlere gelince, onlar haklı değildir.”25 Yani yönetilen insanların özgür ve eşit olup olmaması niteliksel bir farktır. Efendinin bir bilimi/sanatı vardır ama bu ona efendi denmesinin nedeni değildir. Aynı mantık köle ve özgür insan için de geçerlidir. Efendinin bilgisinin içeriği köle edinmek değil, kölelerin kullanımından ibarettir. Bu sanat özellikle önemli değildir: Efendi, kölenin nasıl yapılacağını bilmesi gereken görevleri yerine getirmek için köleye nasıl komut vereceğini bilmelidir. Bundan kaçınabilen efendilerin bu işi üstlenen bir kâhyası vardır, böylece siyaset veya felsefe ile meşgul olabilirler. Köleler bilimine gelince, Aristoteles bunun tam olarak Sirakuza’da öğretilen şey olduğunu belirtir. Bu öğretim
25 A.g.e, 1252a, s. 2323.
ὅσοι μὲν οὖν οἴονται πολιτικὸν καὶ βασιλικὸν καὶ οἰκονομικὸν καὶ δεσποτικὸν εἶναι τὸν αὐτὸν οὐ καλῶς λέγουσιν
Aristotle, Politics, Perseus Digital Library,, 1252a.
http://data.perseus.org/citations/urn:cts:greekLit:tlg0086.tlg035.perseus-grc1:1.1252a
Seçkin, A. Y. (2024). "Felsefe"de Çevresel Adalet, Vatandaşlık, Aidiyet ve Özcülük. Paradigma Akademi. s. 74
sıradan işleri, yemek pişirme sanatını ve aynı türden diğer hizmetleri içerir. Sonuç olarak, “farklı insanların gerçekten de farklı görevleri vardır, bazıları daha değerli, diğerleri daha vazgeçilmezdir”26 . Hane bağlamında, Aristoteles kölelerin işinden şu şekilde bahseder: “vazgeçilmez görevlerde fiziksel yardım hem kölelerden hem de evcil hayvanlardan gelir”27 ve “köle vazgeçilmez görevler için faydalıdır”.28 Köle edinme sanatı (mülk edinme sanatı) efendinin ya da kölelerin biliminden farklıdır.
Edinme sanatı (χρηματιστικός) ile hane yönetimi (οἰκονομικός) özdeş değildir. Birincisi malları sağlarken, ikincisi onları kullanır. Mal edinme sanatını icra eden kişinin işlevi, para ve malların hangi kaynaklardan elde edileceğini bilmektir. Ve bir tür mal edinme, hane yönetiminin doğal bir parçasıdır. Depolanabilen ve yaşam için gerekli olan ve bir siyasi ya da hane topluluğu için yararlı olan mallar bu tür bir edinim yoluyla temin edilmelidir ya da bu mallar zaten orada olmalıdır. Dolayısıyla çiftçilik yapmanın, yiyecekleri gözetmenin ve yönetmenin bu edinme sanatının bir parçası olup olmadığı sorusu çok önemlidir. Farklı gıda türleri, yani beslenme farklılıkları, doğal olarak hem hayvanlar hem de
26 Aristote, Œuvres Complètes…, 1255b, s. 2332.
ἔστι γὰρ ἕτερα ἑτέρων τὰ μὲν ἐντιμότερα ἔργα τὰ δ᾽ ἀναγκαιότερα
Aristotle, Politics, Perseus Digital Library,, 1255b.
http://data.perseus.org/citations/urn:cts:greekLit:tlg0086.tlg035.perseus-grc1:1.1255b
27 Aristote, Œuvres Complètes…, 1256b, s. 2334.
ἡ γὰρ πρὸς τἀναγκαῖα τῷ σώματι βοήθεια γίνεται παρ᾽ ἀμφοῖν, παρά τε τῶν δούλων καὶ παρὰ ἡμέρων ζῴων
Aristotle, Politics, Perseus Digital Library, 1256b.
http://data.perseus.org/citations/urn:cts:greekLit:tlg0086.tlg035.perseus-grc1:1.1256b
28 Aristote, Œuvres Complètes…, 1260a, s. 2342.
τἀναγκαῖα χρήσιμον εἶναι τὸν δοῦλον
Aristotle, Politics, Perseus Digital Library, 1260a.
http://data.perseus.org/citations/urn:cts:greekLit:tlg0086.tlg035.perseus-grc1:1.1260a.
Seçkin, A. Y. (2024). "Felsefe"de Çevresel Adalet, Vatandaşlık, Aidiyet ve Özcülük. Paradigma Akademi. s. 75
insanlar için yaşam tarzlarını birbirinden ayırır Aristoteles. Hayvanlar etobur, etçil ya da hepçil olabilirler. Beslenme şekilleri için avantajlı olan koşullara bağlı olarak tek başlarına ya da gruplar halinde yaşarlar. İnsanlar için, kendi kendine yetebilenler, yani yiyeceklerini toprağı işleyerek ya da kendiliğinden ekilenlerden elde edenler ve yiyeceklerini takas ya da ticaret yoluyla elde edenler için farklı yaşam tarzları vardır. Bu ilk tip göçebelerin, köylülerin, korsanlık, balıkçıların, avcıların yaşam tarzlarını içerir. Aristoteles’e göre, göçebeler insanlar arasında en tembel olanlardır çünkü yiyecekleri evcil hayvanlardan gelir ve bu ağır bir çalışma gerektirmez, işleri sadece otlamak için hareket eden sürülerini takip etmektir. İkinci olarak, toprağı işleyen köylüler insan ırkının çoğunu oluşturur. Yiyecek için meyve yetiştirirler. Üçüncü olarak, korsanlık, balıkçılık, kuş veya vahşi hayvan avlamak gibi avcılık türleri vardır. Bazıları ise kendi kendilerine yetemeseler bile bu faaliyetlerden bazılarını birleştirerek iyi bir yaşam sürer. “Örneğin bazı göçebeler aynı zamanda korsan, bazı çiftçiler de avcıdır.29 Ve diğer işlerle pek çok kombinasyon mümkün. Zamanlarını, ihtiyaçlarının onları mecbur kıldığı işlerin bir kombinasyonunda geçirirler.
Aristoteles’in bu farklı yaşam biçimleriyle açıkladığı edinme sanatının ilk türü doğal olandır. Bu sanatın birincisine benzeyen ikinci türü ise doğal değildir, daha ziyade belirli bir deneyimden ya da edinilmiş bir teknikten kaynaklanır. Aristoteles’in bu çalışma için çıkış noktası, “sahip olunan her nesnenin ikili bir kullanımı olduğu” varsayımıdır30 . Biri nesneye özgüdür, diğeri takas içindir ve ikincisi nesneye özgü değildir çünkü nesne takas amacıyla üretilmemiştir. Değişim sanatı sahip olunan tüm nesnelerle ilgilidir. Başlangıç noktası doğaya uygundur çünkü insanlar bazı şeylerden gereğinden
29 Aristote, Œuvres Complètes…, 1256b, s. 2334.
30 A.g.e., 1257a, s. 2335.
Seçkin, A. Y. (2024). "Felsefe"de Çevresel Adalet, Vatandaşlık, Aidiyet ve Özcülük. Paradigma Akademi. s. 76
fazla, bazılarından ise gereğinden azına sahiptir. İnsanlar kendi kendilerine yeterli hale gelene kadar değiş tokuşa (takas ya da küçük ticaret) ihtiyaç duyarlar. Sonuç olarak, en küçük topluluk olan hanede mübadele işlevi yoktur; ancak topluluk genişledikçe bu işlev kendini gösterir. Aristoteles’e göre, ilkel hanede her şey paylaşılırken, ayrı yaşayan ve birçok şeye ihtiyaç duyanlar, birçok barbar kabilede olduğu gibi takas yoluyla değiş tokuş yapmak zorundadır. Ancak yararlı şeyleri takas etmenin ötesine geçmezler. Bu tür bir takas doğal kendine yeterliliği amaçlar, dolayısıyla bu tür bir takas sanatı doğaya aykırı değildir. Ve edinme sanatının bir türü değildir. Ancak bu tür mübadele bu sanata neden olur, yani edinme sanatı ondan gelir. İhtiyaç duyduklarını ithal etme ve fazlalıklarını ihraç etme zorunluluğu para kullanımına neden olur. Malların taşınması her zaman kolay değildir ve bu da paranın kullanılmasına neden olur. Bu saf bir gelenektir, dolayısıyla hiçbir şekilde doğal değildir. İnsanları metaların değeri üzerinde anlaşmaya götürür, bu da ithalat ya da ihracat için taşınmalarını kolaylaştırır. Önce demir, gümüş ya da buna benzer bir şeyin ağırlığını ya da boyutunu ölçerek ve ardından miktarı gösteren bir damga yaparak para ile bir anlaşmaya varırlar. Yani para tamamen bir uzlaşımdır. Ticarete dayalı diğer edinim sanatı da bu şekilde ortaya çıkar. Başlangıçta bir tür küçük ticarettir, ancak mümkün olan en büyük kârı elde etmeye çalışma tekniğiyle geliştirilir.
Doğal edinme sanatı ve servet edinme sanatı farklıdır. Doğal edinme sanatı hane yönetimi ile ilgilidir ve amacı hanenin ihtiyaçlarını karşılamaktır. Zenginlik, gerekli olmayanı elde etme sanatı olarak görülür, başka bir deyişle, “mutlak olarak değer yaratmayan, ancak değerlerin değiş tokuşuyla yapılan ticarettir”31 . “Para mübadelenin ilkesi ve
31 Aristote, Œuvres Complètes…, 1257b, s. 2336.
ἡ δὲ καπηλική, ποιητικὴ πλούτου οὐ πάντως ἀλλὰ διὰ χρημάτων μεταβολῆς.
Seçkin, A. Y. (2024). "Felsefe"de Çevresel Adalet, Vatandaşlık, Aidiyet ve Özcülük. Paradigma Akademi. s. 77
sonudur”32 bu nedenle bu tür gereksiz olanı elde etme sanatı “saf ve basit bir artış amacıyla” yapılır. 33
Pratik bakış açısına göre edinme sanatının türleri şu şekilde sıralanabilir: ilk tür, bu sanatın yararlı kısımlarını içerir. Birincisi, hangi koşullar altında hayvanların daha değerli olduğunu inceleyen hayvancılık deneyimidir. Daha sonra tarım, arıcılık ve hayvancılık (suda yaşayan ve kanatlı hayvanlar) deneyimleri gelir. Mübadele ile ilgili ikinci tür ticarettir ve üç kısımdan oluşur: Birincisi deniz yoluyla ticaret ve bunun üç alt bölümü gemi kiralama, nakliye ve yerinde satış. İkincisi faizle borç verme, sonuncusu ise “zanaatkârların işleri ve sadece fiziksel güçleriyle yararlı olan eğitimsiz işçilerin işleri”34 gibi iki biçimi olan ücretli emek/gündelikçiliktir. İki türün arasında yer alan üçüncü tür, “hem doğaya uygun olanın hem de mübadeleyi [ilgilendiren] şeyin bir kısmını içerir: toprakla ve topraktan gelen şeyle ilgilidir”35 ormancılık ve madencilik gibi. Ve birkaç alt bölümü vardır çünkü topraktan çıkarılan birçok metal türü vardır. Aristoteles’e göre, bu işlerin her bir bölümünü tam olarak incelemek yararlıdır, ancak o zaman bununla zaman harcamak kabalık olacaktır ve bu konularda çalışmak
Aristotle, Politics, Perseus Digital Library, 1257b.
http://data.perseus.org/citations/urn:cts:greekLit:tlg0086.tlg035.perseus-grc1:1.1257b
32 Aristote, Œuvres Complètes…, 1257b, s. 2336.
τὸ γὰρ νόμισμα στοιχεῖον καὶ πέρας τῆς ἀλλαγῆς ἐστιν.
Aristotle, Politics, Perseus Digital Library, 1257b.
http://data.perseus.org/citations/urn:cts:greekLit:tlg0086.tlg035.perseus-grc1:1.1257b
33 Aristote, Œuvres Complètes…, 1257b, s. 2336.
34 A.g.e., 1258b, s. 2339.
ταύτης δ᾽ ἡ μὲν τῶν βαναύσων τεχνῶν, ἡ δὲ τῶν ἀτέχνων καὶ τῷ σώματι μόνῳ χρησίμων
Aristotle, Politics, Perseus Digital Library,, 1258b.
http://data.perseus.org/citations/urn:cts:greekLit:tlg0086.tlg035.perseus-grc1:1.1258b
35 Aristote, Œuvres Complètes…, 1258b, s. 2339.
Seçkin, A. Y. (2024). "Felsefe"de Çevresel Adalet, Vatandaşlık, Aidiyet ve Özcülük. Paradigma Akademi. s. 78
isteyenler için çağdaşı olan tarım bilimcilerin eserlerini36 referans verir. Aristoteles işleri son çözümlemede şöyle ayırır: “İşler arasında en çok sanat gerektirenler en az şansın girdiği, en zanaatkârca olanlar bedenin en çok zarar gördüğü, en kölece olanlar bedensel güce en çok ihtiyaç duyanlar, en alçakça olanlar en az erdem gerektirenlerdir.”37 Aristoteles, elde etme sanatındaki başarıya dair bazı örnekler verdikten sonra, evlilik ve ebeveyn ilişkilerini ele alarak tamamlamak üzere hane yönetimi konusuna geri döner. Karı-koca ve baba-çocuk ilişkilerini iktidar (yöneten-yönetilen) bağlamında ele alır ve bu bağlamda onların erdemlerini ve eğitimlerini tartışır; ancak Politika’nın ilk kitabında Aristoteles onların işlerinden bahsetmez.
En geçerli siyasi organizasyonun araştırılması, yani en iyi rejimin incelenmesi, mükemmel olduğu düşünülen gerçek rejimlerin ve kuramcılar tarafından hayal edilen rejimlerin incelenmesini gerektirir. Aristoteles’e göre bu incelemenin başlangıcı, iyi yönetilen bir kentte neyin ortak olması gerektiği sorusudur. Aristoteles, Platon’un Devlet’inde bu durumdan bahsettiğini doğrudan ifade eder. En iyi olan nedir? Gerçekte uygulanan mı, yoksa Sokrates’in Devlet’te önerdiği, çocukların, kadınların ve mülklerin ortak olması gereken yasalar mı? Aristoteles Platon’un Devlet’indeki rejimi bu soru temelinde tartışmaya başlar. Sokrates’in önerisinde şu üç temel sorunu bulur: İlk olarak, Sokrates’in savunduğu yasa
36 Paroslu Chares ve Lemnoslu Apollodorus
A.g.e., 1258b-1259a, s. 2339.
37 A.g.e., 1258b, s. 2339.
εἰσὶ δὲ τεχνικώταται μὲν τῶν ἐργασιῶν ὅπου ἐλάχιστον τῆς τύχης, βαναυσόταται δ᾽ ἐν αἷς τὰ σώματα λωβῶνται μάλιστα, δουλικώταται δὲ ὅπου τοῦ σώματος πλεῖσται χρήσεις, ἀγεννέσταται δὲ ὅπου ἐλάχιστον προσδεῖ ἀρετῆς.
Aristotle, Politics, Perseus Digital Library,, 1258b.
http://data.perseus.org/citations/urn:cts:greekLit:tlg0086.tlg035.perseus-grc1:1.1258b
Seçkin, A. Y. (2024). "Felsefe"de Çevresel Adalet, Vatandaşlık, Aidiyet ve Özcülük. Paradigma Akademi. s. 79
gerekliliğinin nedeni argümanından açıkça çıkmaz. İkinci olarak, ona göre, kentin amacı Sokrates’in önerdiği yolla gerçekleştirilemez. Son olarak, bu amaç kenti karakterize etmek için yeterince belirlenmemiştir. Aristoteles’e göre, Sokrates’in tezinin temeli kentin birleştirilmesi, yani kentin mümkün olduğunca tamamen bir olması gerektiğidir. Aristoteles bu akıl yürütmenin altında yatan bu temel ilkeyi reddeder, çünkü ona göre kent artık bir olmayacaktır, çünkü doğasında farklı türlerin çokluğu vardır. Çok fazla “bir” olursa da bu sefer olmaya geri dönecek ve bir hane olmaktan da öte bir birey olmaya geri dönecektir. Aslında hanenin kentten daha fazla “bir” olduğunu ve bireyin de haneden daha fazla “bir” olduğu öylenebilir. Eğer bu hedefe ulaşmaya çalışılırsa, bu kent için tehlikeli olur, çünkü yıkımına yol açar. Kent, bir haneden çok daha fazla sayıda bireyden oluşur ve bu insanlar belirli açılardan birbirlerinden farklıdır. Bu, benzer insanlardan oluşmayan kentte açıkça görülür. Kent gibi bir birimin bileşenleri nitelik olarak farklılık gösterir. Bu nedenle karşılıklı (orantısal) eşitlik kentin korunmasını sağlar. Bu özgür ve eşit insanlar için gerekliliktir; zira herkes aynı anda yönetemez. Bu zamana bağlı olarak sırayla olmalıdır, ama bu zaman bir yıllık dönemde ya da başka bir düzenlemeyle sürdürülebilir. Bu şekilde herkes yönetebilir, sanki ayakkabıcılar ve marangozlar görevlerini değiş tokuş ediyorlarmış gibi ve bu rolleri üstlenenler her zaman aynı kişiler olmaz.
Aristoteles’in Devlet’te rejimi tartışmaya başladığı soru: “En geçerli siyasi organizasyon nedir?” sorusudur. Aristoteles bu soruyu yanıtlamak için hem gerçek rejimi hem de kuramcılar tarafından hayal edilenleri analiz eder. Bunlardan biri de Sokrates’in Devlet’te önerdiği yasadır. Aristoteles, Sokrates’in önerisindeki temel sorunun şehrin birleştirilmesi olduğunu savunur, yani Sokrates’e göre kent mümkün
Seçkin, A. Y. (2024). "Felsefe"de Çevresel Adalet, Vatandaşlık, Aidiyet ve Özcülük. Paradigma Akademi. s. 80
olduğunca tamamen bir olmalıdır, ancak Aristoteles’e göre kent doğası gereği farklı türlerin bir çokluğudur ve eğer çok “bir” olursa bu onun yıkımına yol açacaktır, çünkü bu durumda hane kentten daha fazla bir değildir ve birey de haneden daha fazla bir değildir. Ve kent sadece haneden daha çok sayıda insandan oluşmakla kalmaz, aynı zamanda özellikle kendi aralarında farklılık gösteren insanlardan oluşur. Kent bir ittifaktan ve bir kabileden farklıdır çünkü benzer insanlardan oluşan bir topluluk şehri oluşturmaz. Örneğin, bu ittifakın çıkarı niceliğine bağlıdır, yani niteliksel olarak hiçbir fark yoktur: bu ittifakın amacı askeri güçtür, içindeki tüm insanların amacı benzerdir, örneğin karşılıklı yardımdır. Ama tam tersine, kent gibi bir birimin bileşenleri nitelik olarak farklı olmalıdır. Aristoteles’in karşılıklı (mütekabil) eşitliği kentin kurtuluşunu sağlayan şey olarak görmesinin nedeni budur. Diğer adıyla orantılı eşitlik, özellikle farklı olan bileşenler arasındadır. Aynı şekilde özgür ve eşit insanlar arasında da olmalıdır. Her zaman aynı kişilerin yönetmesi siyasi topluluk için daha iyidir; ancak hepsinin doğal olarak eşit olması koşulu sebebiyle bu mümkün değildir. Hepsi aynı anda yönetemez. Bu ancak zamana bağlı olarak mümkün olacaktır ve bu zaman da bir yıl ya da belirli bir dönem sürecektir. Aristoteles, özgür ve eşit insanlar arasındaki karşılıklı eşitliğin zorunluluğu sebebiyle sanki bunlar nitelik olarak farklıymış gibi söz eder. Herkes yönetime katılmalıdır. Yönetimin eşitler arasındaki bu bölünmesi, başlangıçta birbirine benzemeyenler arasında olanı taklit eder38: yönetenler ve yönetilenler, neredeyse bölünerek bir diğeri olurlar.39 “Ve aynı şekilde farklı yöneticiler farklı
38 τοῦτό γε μιμεῖται τὸ ἐν μέρει τοὺς ἴσους εἴκειν τό ἀνομοίους εἶναι ἔξω ἀρχῆς
Aristotle, Politics, Perseus Digital Library, 1261b.
http://data.perseus.org/citations/urn:cts:greekLit:tlg0086.tlg035.perseus-grc1:2.1261b
39 οἱ μὲν γὰρ ἄρχουσιν οἱ δ᾽ ἄρχονται κατὰ μέρος ὥσπερ ἂν ἄλλοι γενόμενοι.
A.g.e.
Seçkin, A. Y. (2024). "Felsefe"de Çevresel Adalet, Vatandaşlık, Aidiyet ve Özcülük. Paradigma Akademi. s. 81
yöneticilik makamlarını işgal etmiş olurlar.”40 Zamansal ardıllığa göre yönetimde, yönetenler ve yönetilenler arasındaki bölünme, ayakkabıcılar ve marangozların işlevlerini değiş tokuş etmelerine benzer. Aristoteles’in de belirttiği gibi, “Ve bu şekilde hepsi yönetmeyi başarır, sanki kunduracılar ve marangozlar işlevlerini değiştirir ve kunduracı ve marangoz olarak kalanlar her zaman aynı değildir.”41
Bu çalışmanın çevresel “adalet” başlıklı önceki bölümünde incelenen Platon’un Devlet’inde ele alınan iş bölümü konusunda Aristoteles’in işlevlerin değiş tokuşu fikri, Sokrates tarafından önerilen kente karşıt gibi görünmektedir. Aristoteles, Platon’la aynı unsurları (ayakkabıcı ve marangoz) içeren bir örnek kullanarak bu diyaloğa atıfta bulunur. Sokrates’e göre bir ayakkabıcı ve marangozun işlerini değiştirmesi kent için büyük bir zarar olarak görülmez42 ,
40 “Herkes doğal olarak eşit olduğu için bunun mümkün olmadığı durumlarda, herkesin yönetime katılması (yönetim iyi ya da kötü olsun) aynı zamanda doğrudur; o zaman bir önceki durumun bir taklidini yapmış oluruz, çünkü o zaman bazıları yönetirken diğerleri yönetilir, her biri sırayla, sanki doğaları gereği farklı olmuşlar gibi. Ve aynı şekilde farklı yöneticiler farklı yöneticilik makamlarını işgal ederler”.
Aristote, Œuvres Complètes…, 1261b, s. 2347.
τὸν αὐτὸν δὴ τρόπον ἀρχόντων ἕτεροι ἑτέρας ἄρχουσιν ἀρχάς
Aristotle, Politics, Perseus Digital Library, 1261b.
http://data.perseus.org/citations/urn:cts:greekLit:tlg0086.tlg035.perseus-grc1:2.1261b
41 Aristote, Œuvres Complètes…, 1261a, s. 2347.
καὶ συμβαίνει δὴ τὸν τρόπον τοῦτον ὥστε πάντας ἄρχεινὥσπερ ἂν εἰ μετέβαλλον οἱ σκυτεῖς καὶ τέκτονες μὴ ἀεὶ οἱ αὐτοὶ σκυτοτόμοι τέκτονες ἦσαν
Aristotle, Politics, Perseus Digital Library, 1261a.
http://data.perseus.org/citations/urn:cts:greekLit:tlg0086.tlg035.perseus-grc1:2.1261a
42 “Bir kunduracının işini yapmayı üstlenen bir marangoz ya da bir marangozun işini yapmayı üstlenen bir kunduracı ya da aletlerini değiştirmeleri ya da mesleklerinden aldıkları takdir ya da her iki mesleği de yapmayı üstlenen aynı adam, tüm düzenin tersine döneceğini göz önünde bulundursak, sizce bu kente büyük bir zarar verir mi? – Pek sayılmaz,” diyor.
Seçkin, A. Y. (2024). "Felsefe"de Çevresel Adalet, Vatandaşlık, Aidiyet ve Özcülük. Paradigma Akademi. s. 82
ancak bunun kentin dayandığı ilkeye uymadığı da bir gerçektir. Aristoteles önceki eleştirisini, “kentin bazılarının iddia ettiği anlamda doğal olarak tek olmadığını”43 söyleyerek sonlandırır ve çocukların, kadınların ve mülklerin topluluğu sorununu analiz ettikten sonra, işlevlerin değiş tokuşunu eleştirmeye devam eder. Bu, Sokrates’in yönetenler ile yönetilenler arasındaki ilişkiyi meşrulaştırmak için belirli bir (soylu) yalanın kullanılmasını önerdiği Devlet’in başka bir bölümüne bir gönderme içerir. Bu soylu yalan metallerle ilgili efsanevi bir hikâyeye dayanmaktadır. Bu hikâyede, bir ruh diğerinden ruhlarını yapmak için kullanılan metallerle ayrılır. Altın yönetmeye uygun olanlar için, gümüş ise yardımcılar içindir. Bronz ve demir ise zanaatkârlar ve çiftçiler için uygundur.44 Aristoteles’e göre bu tartışmanın zorunlu sonucu, yönetimlerin aynı kişilere verilmesi kararıdır ve bu yanlış bir yaklaşımdır çünkü cesur ve savaşçı erkekler arasında fitneye neden olur.
Aristoteles topluluk mülkiyetine ve kadınlarla çocukların ortak mülkiyetine farklı bir açıdan bakar. İkincisi ile ilgili olarak, Sokrates tarafından önerilen sistemin olası sorunlarını ana hatlarıyla belirtir. Bu sistemin gerçekleşmesi durumunda ortaya çıkacak sonuçları analiz eder. Sokrates’in beklentilerinin
Platon, Œuvres Complètes, Paris : Flammarion, 2011, 434a, s. 1597-1598.
τέκτων σκυτοτόμου ἐπιχειρῶν ἔργα ἐργάζεσθαι ἢ σκυτοτόμος τέκτονος, ἢ τὰ ὄργανα μεταλαμβάνοντες τἀλλήλων ἢ τιμάς, ἢ καὶ ὁ αὐτὸς ἐπιχειρῶν ἀμφότερα πράττειν, πάντα τἆλλα μεταλλαττόμενα, ἆρά σοι ἄν τι δοκεῖ μέγα βλάψαι πόλιν; οὐ πάνυ, ἔφη
Platon, Republic, Perseus Digital Library, 434a.
http://data.perseus.org/citations/urn:cts:greekLit:tlg0059.tlg030.perseus-grc1:4.434a
43 Aristote, Œuvres Complètes…, 1261b, s. 2347.
44 Platon, Œuvres Complètes…, 415a, s. 1578.
Platon, Republic, Perseus Digital Library, 415a.
http://data.perseus.org/citations/urn:cts:greekLit:tlg0059.tlg030.perseus-grc1:3.415a
Seçkin, A. Y. (2024). "Felsefe"de Çevresel Adalet, Vatandaşlık, Aidiyet ve Özcülük. Paradigma Akademi. s. 83
aksine, bu sonuçlar olumlu olmayacak ve uyuşmazlığı önlediği için kent için en büyük iyilik olarak kabul edilen dostluğa zarar verecek şekilde olacaktır. Mülkiyet topluluğuna gelince, Aristoteles kendince bir tür topluluğu savunur: “en iyi çözüm mülkiyetin özel olması ve kullanımı yoluyla ortak hale getirilmesidir.45 Her durumda, Aristoteles’e göre, Platon’un çocuk, kadın ve mülkiyet topluluğuna ilişkin yaklaşımındaki temel sorun, bu konuların çiftçiler ve zanaatkarlar için belirsiz kalmasıdır. Örneğin çiftçilerin ve zanaatkarların yönetmede pay sahibi olup olmamaları gerektiğini, onların da silah taşıyıp taşımamaları ve askerlik hizmetine katılıp katılmamaları gerektiğini belirlememiştir. Çiftçilerin mülklerine kolektif olarak mı yoksa kendi başlarına mı sahip oldukları, kadınların ve çocukların her birine mi yoksa hepsine mi ait oldukları, Aristoteles’in incelediği olasılıklardır.
Aristoteles analizinde Platoncu kentin yaratılmasındaki zorlukları ana hatlarıyla belirtir. Bu zorluklardan biri kentin gerçekleştirilmesinde yatar: Yasa koyucu, kenti oluşturan unsurları ortak yemekler için birliklere, oymaklara ve kabilelere dağıtmadan ve bölmeden bir kent oluşturamazdı. “Belli bir şekilde hem hanenin hem de kentin bir olması gerekir, ama tamamen değil.”46 Aksi takdirde, bu yasanın yaptığı tek şey koruyucuların çiftçilik yapmasını yasaklamak olur. Lakedemonialılar zaten bu yasağı uygulamaya çalışmaktaydılar.
Aristoteles, Platon’un Devlet ve Yasalar eserlerinde sözü edilen kentler gibi kuramsal biçimleri inceledikten sonra, iyi yönetilen kentlerde gerçekten var olan ya da orada kurulmaya yaklaşan diğer rejimleri incelemeye başlar. Aristoteles bunların sorunlarını ve avantajlarını ayrıntılı olarak inceler,
45 Aristote, Œuvres Complètes…, 1263a, s. 2351.
46 Aristote, Œuvres Complètes…, 1263b, s. 2352.
Seçkin, A. Y. (2024). "Felsefe"de Çevresel Adalet, Vatandaşlık, Aidiyet ve Özcülük. Paradigma Akademi. s. 84
ancak bunlara kısaca değinmek çalışma açısından anlamlıdır: Kalkedonlu Phaleas’ın rejimi mülkiyet ve eğitimde var olması gereken eşitliğe dayanır, yurttaşların mülkleri eşit olmalıdır. Eğer işçilerin hepsi kamu kölesi ise ve nüfusları kent nüfusunun bir parçası olarak sayılmıyorsa, Phaleas kenti zorunlu olarak küçük olmalıdır. Miletoslu Hippodamos’un rejimiyle üçlü bir bölünmeye dayanmaktadır: kent zanaatkarlardan, çiftçilerden ve savaşçılardan oluşmaktadır. Bölge üç bölüme ayrılmıştır: kutsal, kamusal ve özel. Birincisi tanrıların geleneksel ibadeti için, ikincisi savaşçıların bakımı için ve üçüncüsü de çiftçilerin özel mülküdür. Ve sadece üç tür hukuk vardır, çünkü üç dava nedeni vardır: aşağılama, zarar verme ve cinayet. Zorluklardan biri yurttaşların bu şekilde bölünmesinde yatmaktadır. Silah ve toprak mülkiyeti ya da bunların eksikliği, her üç tarafın da tüm saygınlıkları paylaşmasını imkansız hale getirir ve bu da siyasi iktidara katılmayan insanlar arasında rejime karşı antipatiye neden olur. Sparta rejimi çalışmasının hemen başında Aristoteles, daha sonra sıkça vurgulayacağı boş zamandan (σχολήν) bahseder. İyi yönetilen bir kentte yurttaşlar zorunlu işlerden kurtulurlar ve boş zamanları olmalıdır, ancak boş zaman konusunda bir zorluk vardır. Aristoteles, kahyası (ἐφορείαν) olan efendileri inceledikten sonra, Spartalıların bu yapısını boş zamanlarını kullanma konusundaki cehaletleri açısından eleştirir. Savaş zamanında Spartalılar için bir sorun yoktur çünkü eğitimlerinde en önemli olan şey askeri tatbikattır, ancak savaştan sonra egemenliği ele geçirdiklerinde boş zaman onlar için bir sorun haline gelir. Yerel köleler olan helotlar ve “kadınlarla ilgili her konuda gevşeklik”47 bu rejimin diğer zorluklarıdır. Girit rejimi Spartalılarınkinden daha eskidir ve Aristoteles bundan Spartalılarınkinin kökeni olarak bahseder. Bazı küçük farklılıklar olsa da, temelde benzerdirler, ancak aynı sonuçları vermemelerinin nedeni
47 Aristote, Œuvres Complètes…, 1269b, s. 2364.
Seçkin, A. Y. (2024). "Felsefe"de Çevresel Adalet, Vatandaşlık, Aidiyet ve Özcülük. Paradigma Akademi. s. 85
Girit’in coğrafi konumu, yani uzak bir adada olmasıdır. Kartaca rejimi de önceki iki rejime benzemektedir. Kent iyi örgütlenmiştir, fitne ve zorbalık içermez ve halk sınıfı rejime layıktır. Kartaca kralları, Spartalıların aksine, her zaman aynı soydan ya da sıradan bir aileden gelmezler, ancak diğerlerine üstün gelenler arasından seçilirler ve “yaş ayrıcalığına göre belirlenmeleri yerine seçilirler”.48 Bu rejimden sapmalar oligarşi ve demokrasi eğilimleridir. Aristoteles oligarşik sapmayı incelerken, Kartaca rejimi ile bağlantılı aşağıdaki bir hükmü “zenginliğe göre seçim oligarşik, liyakate göre seçim aristokratiktir”den farklı üçüncü bir örgütlenme sistemi olarak değerlendirir49 : En yüksek görevlerin seçimi sadece liyakatlerine göre değil, aynı zamanda zenginliklerine göre de olmalıdır çünkü yoksullar boş zamanları olmadığı için iyi yönetemezler. Aristoteles, Kartacalılar arasında popüler olan bir uygulamayı eleştirir: tek bir bireyin birden fazla işe sahip olabileceği gibi kötü bir ilkeleri vardır. Aristoteles tek bir işin en iyi tek bir kişi tarafından yapılabileceğini iddia eder.50 Ona göre, yasa koyucu bu ilkeyi anlamalı ve aynı kişiyi flütçü (αὐλεῖν) ve ayakkabıcı (σκυτοτομεῖν) olarak nitelendirmemelidir. 51 Eğer kent çok küçük değilse, birkaç kişinin meclislere katılması Ksenophonl ve demokratik ilkelere daha uygundur. Kentin işleri birkaç kişi arasında bölüştürülmesi, her bir iş daha iyi ve daha çabuk başarılacağı için topluluk için daha avantajlı olacaktır. “Savaş ve deniz işleri söz konusu olduğunda bu açıktır, çünkü bu iki alanda
48 A.g.e., 1272b, s. 2371.
49 A.g.e., 1273a, s. 2372.
50(ἓν γὰρ ὑφ᾽ ἑνὸς ἔργον ἄριστ᾽ ἀποτελεῖται).
51 ὅπερ εὐδοκιμεῖ παρὰ τοῖς Καρχηδονίοις: ἓν γὰρ ὑφ᾽ ἑνὸς ἔργον ἄριστ᾽ ἀποτελεῖται. δεῖ δ᾽ ὅπως γίνηται τοῦθ᾽ ὁρᾶν τὸν νομοθέτην, καὶ μὴ προστάττειν τὸν αὐτὸν αὐλεῖν σκυτοτομεῖν.
Aristotle, Politics, Perseus Digital Library, 1273b.
http://data.perseus.org/citations/urn:cts:greekLit:tlg0086.tlg035.perseus-grc1:2.1273b
Seçkin, A. Y. (2024). "Felsefe"de Çevresel Adalet, Vatandaşlık, Aidiyet ve Özcülük. Paradigma Akademi. s. 86
komuta etmek ve komuta edilmek, deyim yerindeyse, tüm düzeylere yayılmıştır.52 Aristoteles gerçekte var olan rejimler üzerine yaptığı incelemeyi, siyasi faaliyetlere hiç katılmamış olan diğer yasa koyucuları öncekilerden farklı bir şekilde sınıflandırarak sonlandırır. Siyasi işlevleri yerine getiren diğerleri kendi kentlerinde ya da yabancı kentlerde yasa koyucu olurlar. Bazıları sadece yasa koyarken, Lycurgus ve Solon gibi diğerleri aynı zamanda rejimler de oluşturur.
Rejimin tanımı ve sınıflandırılması Politika’nın üçüncü kitabının ana konusudur. Aristoteles’e göre rejimi anlamak için önce kenti, kenti anlamak için de yurttaşı anlamak gerekir. “İstişare etme ya da karar alma yetkisinin olduğu makamlara katılma yetisine sahip olan kişi”53 yurttaş olarak tanımlanır ve “kent, kendi kendine yeterlilik içinde yaşamaya uygun olan bu türden insanların oluşturduğu topluluktur”54 . Son olarak, “rejim, kent sakinleri arasında belirli bir düzendir”.55 Aristoteles yurttaşın erdemi konusunu çalışma üzerinden açıklar. Denizci ve yurttaş arasında bir analoji kullanır: denizci de yurttaş gibi bir topluluğun üyesidir. Yaptıkları iş
52 Aristote, Œuvres Complètes…, 1273a, s. 2373.
53 A.g.e., 1275b, s. 2379.
ᾧ γὰρ ἐξουσία κοινωνεῖν ἀρχῆς βουλευτικῆς ἢ κριτικῆς, πολίτην ἤδη λέγομεν εἶναι ταύτης τῆς πόλεως
Aristotle, Politics, Perseus Digital Library, 1275b.
http://data.perseus.org/citations/urn:cts:greekLit:tlg0086.tlg035.perseus-grc1:3.1275b
54 Aristote, Œuvres Complètes…, 1275b, s. 2379.
πόλιν δὲ τὸ τῶν τοιούτων πλῆθος ἱκανὸν πρὸς αὐτάρκειαν ζωῆς, ὡς ἁπλῶς εἰπεῖν.
Aristotle, Politics, Perseus Digital Library, 1275b.
http://data.perseus.org/citations/urn:cts:greekLit:tlg0086.tlg035.perseus-grc1:3.1275b
55 Aristote, Œuvres Complètes…, 1274b, s. 2374.
ἡ δὲ πολιτεία τῶν τὴν πόλιν οἰκούντων ἐστὶ τάξις τις
Aristotle, Politics, Perseus Digital Library, 1274b.
http://data.perseus.org/citations/urn:cts:greekLit:tlg0086.tlg035.perseus-grc1:3.1274b
Seçkin, A. Y. (2024). "Felsefe"de Çevresel Adalet, Vatandaşlık, Aidiyet ve Özcülük. Paradigma Akademi. s. 87
denizcileri farklılaştırır: “biri kürekçidir, diğeri kaptan, bir başkası gözcü, bir başkası bu türden başka bir unvan alır”56 her birinin mükemmelliği kendine aittir, ancak hepsinde ortak olan bir erdem vardır: seyir güvenliği hepsinin işidir. Aynı şekilde yurttaşlar da farklıdır ve topluluğun güvenliği onların işidir ve rejim bu topluluktur.57 Aristoteles en iyi yurttaşın erdemi ile iyi insanın erdemini karşılaştırırken, “yöneten ya da yönetilen olmasına bağlı olarak” iki tür erdem olduğundan bahseder.58 Ona göre bu, ölçülülük ve cesaret açısından erkekler ve kadınlar arasındaki farka benzer: bir erkek cesur bir kadın kadar cesursa korkak, bir kadın cesur bir erkek kadar alçakgönüllü ise konuşkan olarak kabul edilir, çünkü hane yönetiminde bile erkekler ve kadınlar farklıdır: erkeğin işi elde etmek, kadınınki ise korumaktır.59
Aristoteles yurttaş tanımı konusunda çok katıdır. Bu tanıma göre, bir yurttaş yönetime katılmalıdır. Bu nedenle, “insanlar, onlar olmadan kentin var olamayacağı bahanesiyle yurttaş olarak sınıflandırılmamalıdır”60 . Dolayısıyla, örneğin, en iyi (mükemmel) kentte zanaatkârlar yurttaş değildir. Ancak onlar da yurttaş olarak kabul edilirlerse, yurttaşın erdemi tüm özgür insanlara değil, sadece gerekli işlerden muaf olanlara atfedilir.61 Köleler, tek bir bireyin gerekli işlerini
56 Aristote, Œuvres Complètes…, 1276b, s. 2382.
57 A.g.e.
58 A.g.e., 1277b, s. 2387
59 ἐπεὶ καὶ οἰκονομία ἑτέρα ἀνδρὸς καὶ γυναικός: τοῦ μὲν γὰρ κτᾶσθαι τῆς δὲ φυλάττειν ἔργον ἐστίν
Aristotle, Politics, Perseus Digital Library, 1277b.
http://data.perseus.org/citations/urn:cts:greekLit:tlg0086.tlg035.perseus-grc1:3.1277b
60 Aristote, Œuvres Complètes…, 1278a, s. 2385.
61 οὐδ᾽ ἐλευθέρου μόνον, ἀλλ᾽ ὅσοι τῶν ἔργων εἰσὶν ἀφειμένοι τῶν ἀναγκαίων
Aristotle, Politics, Perseus Digital Library, 1278a.
http://data.perseus.org/citations/urn:cts:greekLit:tlg0086.tlg035.perseus-grc1:3.1278a
Seçkin, A. Y. (2024). "Felsefe"de Çevresel Adalet, Vatandaşlık, Aidiyet ve Özcülük. Paradigma Akademi. s. 88
yapmakla yükümlü olanlardır ve eğer bunlar topluma hizmet ediyorlarsa, zanaatkârlar ve emekçiler gibi adlandırılırlar. Rejimlerin çokluğu nedeniyle çeşitli yurttaş türleri vardır ve Aristoteles bu insanların bu farklı topluluklarda yurttaş olarak kabul edilip edilemeyeceğini sorgular.
Aristoteles rejimi kentin yönetim organlarının ve özellikle de egemen olanın örgütlenmesi olarak tanımlar. “Aslında her yerde egemen olan kentin yönetimidir, ama yönetim rejimin kendisidir.62 Eğer bir kentte halk egemense, o şehre demokratik kent denir; eğer bir kent küçük bir grup insan tarafından yönetiliyorsa, o kent oligarşik bir kenttir ve rejim farklıdır. Dolayısıyla bu emsalleri analiz edebilmek için kentin ve topluluğun temellerini anlamak gerekir. Aristoteles’e göre, “insan doğası gereği politik bir hayvandır”63 : başkalarının yardımına ihtiyaç duymasa bile, bu nedenle birlikte yaşamayı arzulamaya devam eder. Dil (λόγος), neyin avantajlı ve zararlı olduğunu ve dolayısıyla neyin adil ve adaletsiz olduğunu ortaya koymak için vardır. Bu, insanların bir özelliğidir, hayvanlardan farklı olarak, iyi ve kötü, adil ve adaletsiz ve diğer bu tür kavramlar hakkında bir duyguya sahiptirler. “Ancak bu tür kavramların ortak olması, bir haneyi ve bir kenti oluşturan şeydir.64 Kent iki anlamda vardır: hem coğrafi hem de siyasi. İki yer konum ya da bölge olarak birbirinden ayrı olsa da siyasi olarak tek bir kentin parçası olabilirler. Kent, adaletsizliğin önlenmesi ve ticaret için kurulmuş, ortak bir mekâna sahip basit bir topluluk değildir. Bunlar kentin onsuz var olamayacağı koşullardır; ancak hepsi birlikte kenti oluşturmaz. Bir kentin var olabilmesi için bir amacı olması gerekir. Kentin amacı mutlu bir yaşamdır. Kentin temeli, mutlu yaşamda ortak olan haneler ve köyler için mükemmel
62 Aristote, Œuvres Complètes…, 1278b, s. 2386.
63 A.g.e., 1278b, s. 2387.
64 A.g.e., 1253a, s. 2326.
Seçkin, A. Y. (2024). "Felsefe"de Çevresel Adalet, Vatandaşlık, Aidiyet ve Özcülük. Paradigma Akademi. s. 89
ve kendi kendine yeten bir yaşama dayanır. İnsanlar birlikte yaşamayı tercih ederler ve bu da dostluğu doğurur. Dostluğun sonuçları ise akrabalık ittifakları, kardeşlikler, kamusal fedakârlıklar ve birlikte yaşamanın getirdiği boş zaman aktiviteleridir. “Tabii ki bu, insanlar aynı yerde yaşamadan ve birbirleriyle evlenmeden gerçekleşmeyecektir” 65
Aristoteles de Platon’un Devlet’te yaptığı gibi bir kenti tarif eder. Aristoteles’e göre Devlet’te söylenenler incelikli olmakla birlikte yeterli değildir. Sokrates’in dokumacıyı, çiftçiyi, kunduracıyı ve duvarcıyı kentin kuruluşunda gerekli olanlar olarak gördüğünden bahseder ve sonra diğerlerini, yani vazgeçilmez hayvanları yetiştiren birini, bir demirciyi, bir toptancı tüccarı ve bir perakendeciyi ekler, çünkü bunlar ilk kent için yeterli değildir. İlk şehrin yurttaşları tüm bu kısımlardan oluşur. Aristoteles eleştirisini şu noktalara dayandırır: Birincisi, kent sanki kunduracı ve çiftçiler eşit derecede gerekliymiş gibi, “iyiyi düşünerek değil” sadece ihtiyaçları karşılamak amacıyla kurulmuş gibi görünmektedir, ancak ona göre durum böyle olmayabilir, yani ikisinin gerekliliği zorunlu olarak eşit değildir. İkinci olarak Platon, toprağın genişlemesi ve komşularla temas sonucunda savaş patlak verene kadar şehre askeri bir unsur eklemez. Öte yandan Aristoteles’e göre Sokrates’in kentinin ilk dört yurttaşı arasında bile adaleti sağlayacak birileri olmalıdır; adaleti ve orduyu yönetenler bu ilk yurttaşlardan daha temel olmalıdır. Üçüncüsü, Aristoteles önce askeri kısım, mahkemelerde adaleti sağlayanlar ve müzakereci kısımla ilgili son argümanı açısından bu işlerin farklı kişilere ya da aynı kişilere ait olmasının fark etmediğini belirtir ve “silah taşımanın da toprağı işlemenin de” genellikle aynı kişilere ait olduğunu ekler66 . Bir kez daha, kamu görevlilerinin hizmetinden
65 A.g.e., 1280b, s. 2392.
66 Aristote, Œuvres Complètes…, 1291a, s. 2417.
Seçkin, A. Y. (2024). "Felsefe"de Çevresel Adalet, Vatandaşlık, Aidiyet ve Özcülük. Paradigma Akademi. s. 90
bahsederken, işin sürekli veya sırayla yapılmasına atıfta bulunmaktadır. Sürekli çalışma, bir kişinin aynı işi yapmaya devam ettiği anlamına gelirken, sırayla çalışma, bir kişinin farklı zamanlarda birkaç işi olabileceği anlamına gelir. Aristoteles, zenginlerin daha az, fakirlerin daha çok sahip olduğu nüfustaki payları nedeniyle zengin ve fakirlerin şehrin zıt kısımları olduğunun düşünüldüğünü belirtir. Bu nedenle de birbirleri üzerindeki tahakkümlerine göre demokrasi ve oligarşi olmak üzere iki rejimin var olduğunun düşünüldüğünü savunur. Tüm bu argüman, aynı kişinin hem çiftçi hem de asker olması mümkünse, aynı anda hem zengin hem de fakir olmasının imkânsız olduğu iddiasına dayanır.
Aristoteles, Politika’nın yedinci kitabında rejimlerin değişimlerini, korunmalarını ve yıkılışlarını inceledikten sonra en iyi rejimi konu edinir. Ona göre en iyi rejim67 yurttaşların en iyi yaşam tarzına68 sahip olduğu rejimdir. Hem bireyler hem de kentler için en iyi yaşam erdeme uygun eylemleri gerçekleştirmek için yeterli araçlara sahip olunan erdemli yaşamdır. En iyi rejim ancak gerekli kaynaklarla mümkündür ki bunlar da kent sakinleri ve topraklardır. Aristoteles bunları ilk olarak şu soruları sorarak ele alır: kent sakinleri “doğaları gereği ne kadar ve nasıl olmalıdırlar ve aynı şekilde bölge için de ne büyüklükte ve ne tür olmalıdır”.69 Kentin her temel parçası gereklidir, ancak her gerekli unsur kentin bir parçası değildir. Parçaları canlı olsun ya da olmasın mülkiyet onun bir parçası değildir; ancak kentin var olması için gereklidir, temel parçalar ise kentin iyi yönetimi ve iyi bir yaşam için gereklidir. Zanaatkar ve aletleriyle emeklerinin ürünü arasındaki ilişki biri diğerinin maruz kaldığı bir eylemi gerçekleştirmesidir.70
67 (πολιτείας ἀρίστης)
68 (αἱρετώτατος βίος)
69 A.g.e., 1326a, s. 2498.
70 A.g.e., 1328a, s. 2503.
Seçkin, A. Y. (2024). "Felsefe"de Çevresel Adalet, Vatandaşlık, Aidiyet ve Özcülük. Paradigma Akademi. s. 91
Aristoteles’e göre, bir ev ve onu inşa edenin ortak hiçbir şeyi yoktur, ancak mimarın sanatı evin iyiliği içindir (evin uğrunadır). Kentin var olması için vazgeçilmez olan şeyleri sayarsak, kentin parçalarını bulabiliriz çünkü bunlar vazgeçilmez şeyler arasındadır. O halde bu şeyleri ortaya koymak için, bir kentin ihtiyaç duyduğu işlerin listesini dikkate almalıyız.71 Bir kentte sırasıyla gıda (yaşamak için), ticaret (çünkü hayat birçok araç gerektirir) silahlar (çünkü bir topluluğun üyeleri hem itaatsiz tebaanın isyanına karşı hem de dışarıdan gelen saldırılara karşı otoriteyi korumak için bunlara ihtiyaç duyar), belirli bir gelir (hem iç ihtiyaçlar hem de savaş ihtiyaçları için), ibadet olarak adlandırılan ilahi olanla ilgili işler, “genel çıkar sorunlarına ve yurttaşlar arasındaki adli meselelere karar veren” işler olmalıdır.72 Bunlar her kentin ihtiyaç duyduğu görevlerdir.73 Bir kent sadece insanların tesadüfen bir araya gelmesi değildir, daha ziyade kendi kendine yeterli bir yaşam için bir birliktir ve bunlardan biri eksikse, topluluk artık kendi kendine yeterli değildir. Kentin organizasyonu bu işlere göre olmalıdır.74 Çiftçiler, zanaatkarlar, askerler, zenginler, rahipler, adil ve faydalı işlere karar verenler sırasıyla yukarıdaki işleri yaparlar. Aristoteles farklı işlerin kime verileceğini şu şekilde sorar: Aynı kişilerin aynı anda çiftçi, zanaatkar, istişareci ve hakim (adil ve faydalı işlere karar veren) olması mümkün müdür?
71 ληπτέον τοίνυν τῶν ἔργων τὸν ἀριθμόν: ἐκ τούτων γὰρ ἔσται δῆλον
Aristotle, Politics, Perseus Digital Library,, 1328b.
http://data.perseus.org/citations/urn:cts:greekLit:tlg0086.tlg035.perseus-grc1:7.1328b
72 Aristote, Œuvres Complètes…, 1326b, s. 2504.
73 τὰ μὲν οὖν ἔργα ταῦτ᾽ ἐστὶν ὧν δεῖται πᾶσα πόλις ὡς εἰπεῖν
Aristotle, Politics, Perseus Digital Library, 1328b.
http://data.perseus.org/citations/urn:cts:greekLit:tlg0086.tlg035.perseus-grc1:7.1328b
74 ἀνάγκη τοίνυν κατὰ τὰς ἐργασίας ταύτας συνεστάναι πόλιν
Aristotle, Politics, Perseus Digital Library, 1328b.
http://data.perseus.org/citations/urn:cts:greekLit:tlg0086.tlg035.perseus-grc1:7.1328b
Seçkin, A. Y. (2024). "Felsefe"de Çevresel Adalet, Vatandaşlık, Aidiyet ve Özcülük. Paradigma Akademi. s. 92
Her bir işe karşılık gelen farklı insanlar mı varsaymak gerekir yoksa bazılarının bazılarına özel ve diğerlerinin ortak olması mı gerekir? Aristoteles’e göre rejimleri birinden diğerine ayıran da budur, yani demokraside olduğu gibi herkesin bu işlerin hepsine katılması mümkün olduğu gibi, oligarşide de herkesin hepsine değil ama bazılarının bazılarına katılması mümkündür. Ancak en iyi rejim Aristoteles’in araştırma konusudur ve o, yurttaşların en iyi şekilde yönetilen ve adil insanların bulunduğu kentte siyasi faaliyetler ve erdemi geliştirmek için kesinlikle boş zamanı olan bir yaşam sürmeleri gerektiğini düşünür. Dolayısıyla çiftçiler, zanaatkârlar ve tüccarlar bu şehrin yurttaşları olamazlar çünkü yaşamları aşağılık ve erdeme aykırıdır, çünkü siyasi faaliyet ve erdemin gelişimi için gerekli olan boş zamandan yoksundurlar. İkincisi (erdemin gelişimi) muhtemelen eğitim anlamına gelmektedir. Bu üç kent unsurunu dışarıda bırakan Aristoteles, aynı soru biçimini şehrin en mükemmel iki parçasına uygular, bunlar askeri parça ve istişare eden ve adil kararlar veren parçadır. Bu nedenle Aristoteles şöyle sorar: “Bunlar farklı mı kabul edilmeli, yoksa her ikisi de aynı kişilere mi emanet edilmeli?”75 ve “bir şekilde aynı kişilere, başka bir şekilde farklı kişilere emanet edilmeli” şeklinde cevap verir.76 Aristoteles bu akıl yürütmeyi yaşam dönemleri ile ilişkilendirerek meşrulaştırır, yani iki işin farklı yaşam dönemleri gerektirdiğini iddia eder. İnsan ancak hayatının baharında bir iş için uygun olur, diğerinde diğer iş için uygun olur. Bir yandan, ikisinden biri basiret diğeri güç gerektirir, bu nedenle farklı kişilere atfedilmeleri gerekir. Öte yandan, güce karşı koyabilenlerin her zaman komuta edilmesi imkansızdır, bu açıdan aynı kişilere atfedilmeleri gerekir; çünkü silahları kullananlar her zaman rejimin kaderini belirleyebilirler. Bu nedenle, bu iki görevin ideal rejim tarafından aynı kişilere, ancak aynı anda
75 Aristote, Œuvres Complètes…, 1329a, s. 2504.
76 A.g.e.
Seçkin, A. Y. (2024). "Felsefe"de Çevresel Adalet, Vatandaşlık, Aidiyet ve Özcülük. Paradigma Akademi. s. 93
değil, “doğal düzene göre, güç en genç olanın, sağduyu en yaşlı olanın ayrıcalığı olmak üzere” verilmesi gerektiği kalır, böyle bir görev dağılımı her iki grup için de avantajlı ve eşit derecede adil olacaktır, çünkü bu görev dağılımı liyakate uygunluk ilkesi üzerine kuruludur. Askeri kesim ile istişareci ve adil kararlar veren kesim kentin yurttaşları olarak mülk sahibi olması gereken iki sınıftır. “Zanaatkâr sınıfı yurttaşlığa katılmaz, erdem zanaatkarı olmayan başka herhangi bir sınıf da katılmaz.”77 Çiftçiler zorunlu olarak köle ya da çevredeki barbarlardan oldukları için mülkiyet de bu iki sınıfa ait olmalıdır. Kentteki rahiplerin örgütlenmesine gelince, bir çiftçi ya da zanaatkâr rahip olmamalıdır çünkü tanrıları onurlandırma işi kentin yurttaşlarına uygundur. Ve siyasi organ askeri kısım ve istişari kısımdan oluştuğu için, rahiplik işi bu iki sınıfın yaş nedeniyle işi bırakan emekli üyelerine verilmelidir. Sonuç olarak, çiftçiler, işçiler ve tüm zanaatkarlar sınıfı kent için gereklidir, ancak askeri kısım ve istişari kısım kentin parçalarıdır ve bu bölümlerin her biri sürekli ya da dönüşümlü olarak diğerlerinden ayrılır.78 Aristoteles’in en iyi rejiminde, askeri sınıf çiftçi sınıfından farklı olmalı ve kent gruplara ayrılmalıdır. Bu bölünmeyi meşrulaştırmak için Mısır, Girit ve İtalya’dan tarihsel örnekler kullanır. Aristoteles, kent sakinleriyle ilgili bu konuyu, bunun en iyi rejim için gerekli kaynaklardan biri olduğunu söyleyerek sonlandırır. Diğer gerekli kaynak olan toprağa gelince, Aristoteles “toprağın silah sahibi olanlara ve siyasi hayata katılanlara ait olması gerektiğini” iddia eder, ancak Platon’un aksine, kullanımı ortak olsa bile bu mülkiyet ortak olmamalıdır, çünkü ona göre “hiçbir yurttaş
77 A.g.e., s. 2505.
78 Aristotle, Politics, Perseus Digital Library, 1329a.
http://data.perseus.org/citations/urn:cts:greekLit:tlg0086.tlg035.perseus-grc1:7.1329a
Seçkin, A. Y. (2024). "Felsefe"de Çevresel Adalet, Vatandaşlık, Aidiyet ve Özcülük. Paradigma Akademi. s. 94
geçim araçlarından yoksun olmamalıdır”79. Aristoteles kentin konumunu ve surlarını, ortak yemekleri, dini yapıları ve agorayı inceledikten sonra iyi yönetilen kentin amacını mutluluk olarak belirler ve yurttaşların erdemli kılınması gerektiğini iddia eder. Politika’nın sonunda Aristoteles, yönetenler ve yönetilenler arasındaki ilişkiden başlayarak eğitimi ayrıntılı bir şekilde tartışır.
Örnek Yurttaş: Ksenophon’un Ekonomi’si
Ksenophon diyalogda kendisini şimdiki zamanda anlatan bir tanık anlatıcı olarak konumlandırır. Diyaloğun konusu ev düzeni (mülk yönetimi, ekonomi: οίκονομίας) olarak ortaya konur ve diyalog ekonominin bir sanatın (bilgi) adı olup olmadığı sorusuyla başlar ve “mülk yönetimi konusunda eğitilen adamın evini iyi yönetmesi gerektiği ortaya konur. Sokrates daha sonra sorgulamasına başkasının evini yöneten bir kişinin yetisinin ne olduğunu, bu iş için maaş almaktan ibaret olan yetinin ne olduğunu ve son olarak evin büyümesini sağlayan yetinin ne olduğunu sorarak devam eder. Tartışma, evi (οίκος), belirlenimi zenginlik ve faydalı olan her şey olan bir mülk olarak tanımlamaya kadar devam eder. Bu nedenle, bir şeyin yararlı olması ve zenginliği belirlemesi için, kişinin onu nasıl kullanacağını bilmesi gerekir. Bu sonuç Sokrates tarafından titizlikle ele alınır. Bu sonuç daha sonra Sokrates tarafından uzun uzadıya nitelendirilir: Bir adam “zar oyunları, uygunsuz arkadaşlar” gibi “kendilerini zevklere veren aldatıcı metresler” tarafından yönetildiğinde bu bilginin hiçbir faydası olamaz.80 Bir adam oburluğun, şehvetin, şarap içmenin ve onur uğruna çok para harcamanın kölesi olmuşsa, bu bilginin eve hiçbir faydası yoktur. Bilgiye yapılan bu vurgu diyalogda önemli bir yer tutar. Kritoboulos evini (οίκος) büyütmek
79 Aristote, Œuvres Complètes…, 1330a, s. 2506.
80 Xénophon, Économique, Paris : Les Belles Lettres, 1949, I.20, s. 36.
Seçkin, A. Y. (2024). "Felsefe"de Çevresel Adalet, Vatandaşlık, Aidiyet ve Özcülük. Paradigma Akademi. s. 95
istemesine ve ne yapması gerektiği konusunda Sokrates’ten tavsiye istemesine rağmen, Sokrates ev yönetiminin pratik uygulamasına ilişkin hiçbir tecrübesi olmadığını belirtir. Sokrates’in yaklaşımı Kritoboulos’unkinden farklıdır: Sokrates zenginliğe yeterlilik açısından bakar, bu yüzden sahip olunanların basit ihtiyaçları karşılayıp karşılamadığını sorar. Kritoboulos ise siyasette aktif olmak istemektedir ve bu alanda başarılı olmak için ekonomik yeterlilikler bir ön koşuldur. Sokrates, Kritoboulos’un amacına ulaşmak için kentteki ekonomik açıdan yetenekli yurttaşları incelemeyi önerir. Onlar “daha az zaman kaybı, daha az zahmet ve daha fazla kârla” mesleklerini icra edenlerdir.81 Tartışma ekonomiyi oluşturan çeşitli görevlere döner: ev inşa etmek, mülkleri düzenlemek, köleleri yönetmek, çiftçilik yapmak, at yetiştirmek ve eşleri eğitmek. Sokrates daha sonra ev idaresi konusundaki deneyimsizliğini göstermek için diyaloga İskhomakhos karakterini dahil edecektir. Sokrates’in bilgisi vardır ama pratik değildir. Bir evi yönetmek için gereken çalışma alanları hakkında genel bir görüştür ve Kritoboulos’un uygulamaya koyabileceği uygun bir ekonomik yaklaşım önermeye çalışmaktadır.
Sokrates, ekonominin bir yönüne, yani tarıma pratik bir yaklaşımı olan Pers kralını örnek alır. Sokrates’e göre bu iyi bir örnektir çünkü Pers Kralı topraklarını denetler, üretimi en üst düzeye çıkaran valilere ödeme yapar, ihmal edenleri cezalandırır ve bahçelerine kendi elleriyle bakar. Savaşla olduğu kadar tarımla da ilgilenir. Eserin bu bölümünde tarım böylece ana konu haline gelir. Bilginin yararlı olmasını engelleyen oburluk, şehvet ve benzeri zevklerin aksine, tarımın zevkleri aslında olumlu sonuçlara yol açar: tarım insanlara yiyecek (yaşamak ve zevk için), süs eşyaları, kurbanlık hayvanlar, çalışarak dayanıklılık ve fiziksel güç,
81 A.g.e., II.18, s. 41.
Seçkin, A. Y. (2024). "Felsefe"de Çevresel Adalet, Vatandaşlık, Aidiyet ve Özcülük. Paradigma Akademi. s. 96
savaş ve çiftçilik için atlar, toprakları savunma güdüsü, onu tehlikelerden koruma becerileri ve kırsalda tüm aile için hoş bir ortam sağlar. Toprak ve toprağın işlenmesi insanlara adaleti öğretir; zira “bir toprak parçası her şeyden önce adalete saygı duyar; aldığı tohumu iyi ve adil bir şekilde geri verir”.82 İnsanlara savaş zamanlarında hayatta kalma, ortak askeri eylemlere liderlik etme, erkekleri savaşmaya ve kararlı olmaya teşvik etme yeteneği verir. Sokrates tarımı üstün bir sanat olarak tanımlar ve şu atasözünü aktarır: “Tarım diğer sanatların anası ve koruyucusudur”83 çünkü toprak “insanların rızkını çıkardığı yerdir”84 . Dahası, bu iş “öğrenmesi en kolay” ve “uygulaması en keyifli” iş olarak kabul edilir ve bedene “en büyük güzelliği ve canlılığı” vererek zihni arkadaşlarla ve kentle ilgilenmek için özgür bırakır. Tarım, bireysel faydalarının yanı sıra, “toplumdaki en iyi ve en sadık yurttaşları” üreterek şehir için de yararlıdır.85
Kritoboulos ekonomi bilgisini evini büyütmek ve siyasi hayatını finanse etmek için istemektedir. Sokrates ekonominin siyaset için arzu edilir olduğunu onaylar, ancak bunun için farklı nedenler gösterir. Tarımsal faaliyetlerin beslediği nitelikler nedeniyle, ekonomi bilgisi iyi bir insan (καλός κάγαθός) olmayı hayal eden herkes için vazgeçilmezdir Kritoboulos ve Sokrates arasındaki diyalog, ekonominin birey ve toplum için faydalarını şu ilke etrafında tanımlayarak tarıma en iyi yaklaşım olduğuna dair tartışmalarla devam eder: “iyi olanı yapmak ve zararlı olanı yapmamak”. 86
Sokrates, ekonomiyi olması gerektiği gibi iyi birinden (kalos kagathos) öğrenmek için İskhomakhos’u diyaloga
82 A.g.e., s. 53
83 A.g.e., V.17, s. 54.
84 A.g.e., VI.8, s. 57.
85 A.g.e.
86 A.g.e.,
Seçkin, A. Y. (2024). "Felsefe"de Çevresel Adalet, Vatandaşlık, Aidiyet ve Özcülük. Paradigma Akademi. s. 97
dahil eder. Buradaki kalos kagathos (καλός κάγαθός) ifadesindeki kalos “iyi, güzel” anlamına, kagathos ise erdemli anlamındadır. Antik Yunan düşüncesinde ifade bir bütün olarak ele alındığında iyi, cesur, adil, yakışıklı, dürüst gibi anlamları taşır, sosyal ve askeri göndermeleri mevcut olup, centilmen veya savaş kahramanı çok Latinleştirilmiş bir karşılıktır. Eserin Ari Çokona’nın yaptığı Türkçe çevirisi okunduğunda bu ifadenin metnin tamamında tutarlı bir biçimde “örnek yurttaş” olarak ilerlediği görülür.87 Bu belki ifadenin sözlük anlamında karşılığını vermese de, metnin bağlamı anlamında çok doğru bir tercih gibi gözükmektedir; zira Sokrates, diyaloğa İskhomakhos’u tam da şu şekilde sunar: “Erkek, kadın yerli, yabancı herkesin İskhomakhos’tan hep örnek yurttaş diye söz ettiğini duyunca da onunla görüşmeyi denemeye karar verdim.”88 Ksenophon, Sokrates’e İskhomakhos’u diyaloğa dahil etmek için sundurduğunda kalos kagathos (daha çok sıfat ifade eder gibidir) ifadesinin içeriğini “yurttaş, kent sakini” olarak “astos” ile doldurur.
Sokrates İskhomakhos’un öğrencisi rolünü oynar, ancak bu daha çok, ikisi arasında bir Sokrates tarafından zaten savunulan ekonomi yaklaşımı üzerine bir uyumu göstermek amacıyladır. Böyle bir yaklaşım, İskhomakhos ile karısı arasında, karısının talimatlar aldığı bölümde bulunabilir. İskhomakhos “Kraliçe arı”89 metaforunu kullanarak karısının evdeki konumunu (οίκος) tanımlar. Bu talimatlar ev kölelerinin gözetimini, her eşyanın özenle seçimini, uygun konumunu, her şeyin bir düzen içinde tutulmasını, ev içi hiyerarşide
87 Ksenophon, İktisat Üzerine -Oikonomikos-, İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2. Basım, 2021, s.29.
88 ἐπεὶ οὖν τὸν Ἰσχόμαχον ἤκουον πρὸς πάντων καὶ ἀνδρῶν καὶ γυναικῶν καὶ ξένων καὶ ἀστῶν καλόν τε κἀγαθὸν ἐπονομαζόμενον, ἔδοξέ μοι τούτῳ πειραθῆναι συγγενέσθαι.
Xénophon, Économique…, VI.17, s. 58.
89 A.g.e., VII.17, s. 61-62.
Seçkin, A. Y. (2024). "Felsefe"de Çevresel Adalet, Vatandaşlık, Aidiyet ve Özcülük. Paradigma Akademi. s. 98
astların atanmasını ve eğitilmesini, egzersiz yoluyla sağlıklı bir bedenin geliştirilmesini ve gerçek güzelliği kapsar. İskhomakhos bir kadının eğitimini biçimlendirir, böylece kadın evlerini büyütmeye nasıl katkıda bulunabileceğini sormaya teşvik edilir (οίκος). İskhomakhos’un ekonomik çaba tanımı sadece Sokrates’in yaklaşımıyla uyumlu olmakla kalmaz, aynı zamanda ev (οίκος) de kendisininki ile aynı amaç tarafından yönetilir. Dahası, İskhomakhos hazzın ekonomi üzerindeki kötü etkisine dair aynı farkındalığa sahiptir: obur, ayyaş, uykucu ve azgın olmaması için, hizmetçi kendini kontrol edebilmesi özelliğine göre seçilir. Evin idaresine gelince, İskhomakhos’un yaklaşımı karı ve kocanın ev içinde birbirini tamamlayan roller üstlenmesidir (οίκος). Biri içeride diğeri dışarıda olmalıdır çünkü “ilahi kudret her birine en doğal yetenekleri vermiştir”.90 Evi büyütme sürecinde karı ve koca başarı ve başarısızlığa eşit derecede katkıda bulunur. Bu yaklaşım da ev içi iş bölümü anlayışları da Sokrates ile benzerdir ve Sokrates’in Kritoboulos’a kadınların eğitimi konusunda anlattıklarında tam olarak bulunur.91 İskhomakhos, ev içindeki bu iş bölümü temelinde tartışmayı tarlaların ve işçilerin idaresine kadar genişletir. Ona göre, bu işlerin idaresi düzenli bir katılımı gerektiriyordu, bu yüzden İshakomakhos bizzat tarlalara giderek işçilerini gözlemleme ve devam eden tarımsal işleri inceleme fırsatı buldu. Sabah erkenden tarlalara gitmesinin tek nedeni bu değildi; tarlalarda egzersiz yapabilir, yürüyebilir ya da koşabilir ve süvari talimleri yapabilirdi. İskhomakhos, sağlık, zenginlik ve aynı zamanda askeri anlamda güç için iyi olan bu faaliyetleri bir araya getirir. Ona göre İskhomakhos, tutumlu olmanın avantajlarından en iyi şekilde nasıl yararlanılacağına dair iyi bir örnektir. Sokrates,
90 A.g.e., VII.30, s. 64.
91 “Eve mal getiren genellikle kocanın faaliyetleridir, ancak bunların bedelini ödeyen çoğunlukla kadının yönetimidir. Her şey iyi yapılırsa ev zenginleşir; kötü yapılırsa çöker.
A.g.e., III.15, s. 45.
Seçkin, A. Y. (2024). "Felsefe"de Çevresel Adalet, Vatandaşlık, Aidiyet ve Özcülük. Paradigma Akademi. s. 99
günlük yaşamın beklenmedik durumlarında başardıkları nedeniyle İskhomakhos’u örnek yurttaş olarak görür, bu da onun ilgilenmesini gerektiren birçok iş olduğu anlamına gelir. Kendisinin yokluğunda işlerini halledebilecek adamları bulmalıdır. Bu adamların, yani bir kahyanın eğitimi, onlara neye bakacaklarını öğretmek ile başlar. Bu adamları seçmek ve eğitmek için İskhomakhos’un basit yöntemleri vardır. Evle ilgilendiklerini gördüğünde onları över ve ödüllendirir, böylece malları paylaşır. Onlara gayretle çalışmayı öğreterek gelecekte onlara yardımcı olmak ister. Aksine, özen göstermedikleri zaman ceza alırlar. Bu yüzden İskhomakhos sözleriyle ve eylemleriyle onları can evinden vurur. Pers kralı da halkın çift sürmesini sağlamak için aynı ceza ve ödül yöntemini kullanır. İnsanlar bu şekilde yönetilir. Dahası, İskhomakhos karısının da hizmetkârlarını aynı şekilde yönetmesini önerir. Sokrates ve İskhomakhos’a göre ceza ve ödül, ev işlerinin ilkelerinden kent yasalarına kadar düzen için geçerli bir modeldir. Sonuç olarak, çiftlik yöneticisi efendisinin malına dokunmamalı ya da çalmamalıdır, ancak toprağın kendi yönetimi altında işlenmesini emretmeyi de öğrenmelidir. Sonuç olarak, adalet öğretilmelidir. Dracon’un92 ve Solon’un yasalarına ödül ekleyerek yapmaya çalıştığı da budur; bu yasalar, yasalara uyulmaması halinde ceza içerir. İskhomakhos Pers kralının yaklaşımını kabul eder. Bunu babasından öğrenmiştir ve bu yaklaşım aynı zamanda Sokrates tarafından önerilen modeldir. Sonuç olarak, hasat, tarla sürme için gerekli yöntemlerin bilgisi veya komuta etme yeteneği gibi nitelikler
92 Ksenophon’un takip edilen Yunanca tıpkıbasım ve Fransızca çevirisini yapan Pierre Chantraine’in bu konudaki dipnotu şu şekildedir: “Drakon kanunları Atina’da toplumsal baskıyı düzenleyen ilk kanundu. Şiddetleriyle ün salmışlardı. En çok cinayetle ilgili yasalarına aşinayız. Hırsızlıkla ilgili yasalarına gelince, bakınız Plutarkhos, Solon’un Hayatı 17: neredeyse tüm suçlar için tek ceza ölümdü, böylece sebze ya da meyve çalanlar kutsal şeylere saygısızlık eden ve cinayet işleyen suçlular gibi cezalandırılıyordu”.
A.g.e., s. 90.
Seçkin, A. Y. (2024). "Felsefe"de Çevresel Adalet, Vatandaşlık, Aidiyet ve Özcülük. Paradigma Akademi. s. 100
kazanır. Bu kez Sokrates, İshakomakhos’tan kendisine sadece tarım tekniğini değil, aynı zamanda “uygulaması hoş, onurlu, tanrılar ve insanlar tarafından sevilen”93 ve dahası öğrenmesi en kolay sanat olan tarım bilgisini de öğretmesini ister. Bu sanat bu niteliklerinden dolayı “asil” olarak adlandırılır. Tarım sanatını öğrenmeye başlamak için toprağın doğası hakkında bilgi sahibi olmak şarttır. Öğrenmesi kolaydır ve ilkeleri oldukça açıktır: arazideki bitki örtüsü, sonra komşu arazi ve son olarak toprak incelenmelidir. Nadas, ekim, yabani otların ayıklanması, hasat, harman, bağbozumu – bunların hepsi tarımın aşamalarıdır ve sanatın bütünüyle anlaşılması için her aşamanın ayrıntılı olarak öğretilmesi gerekir. Eğer birisi ekim yapmayı biliyorsa, meyve ağaçları, asmalar, incir ağaçları ve zeytin ağaçları dikmeyi de bilebilir. Bu işlerde aynı ilke vardır, ancak özellikleri bakımından farklıdırlar. İskhomakhos’a göre, tarım o kadar hoşgörülü ve insani bir sanattır ki, sadece ona bakarak ve sesini dinleyerek onun hakkında bilgi edinmek mümkündür, bu da pratik sonuçlar sağlar ve kolaylığının temel nedenidir. Peki ama “tarım tüm sanatların en kolayı” ise, nasıl oluyor da bazıları başarılı olurken diğerleri olamıyor? İskhomakhos’a göre bilim ya da cehalet Sokrates’in sorusunun cevabı olamaz. Yönetme sanatı tarım, siyaset, ekonomi ve askerlik sanatı için aynıdır. Sonucu belirleyen şey, bir adamın iyi çalışması ve tembellikten kaçınmak için görevlerini iyi yapıp yapmadığıdır. Askerlerini ve işçilerini motive eden iyi bilgili liderler son derece başarılıdır. Onlar kutsaldırlar ya da ilahi bir kudret onları koruyordur. Eğitim, tarımda ve diğer alanlarda işin başarılması için temel ve gereklidir; ancak eğitim tek başına yeterli değildir: İskhomakhos’a göre, başarılı olmak için “iyi doğal eğilimlere sahip olmak” ve “tanrılardan ilham almak” gerekir. 94
93 A.g.e., XV.4, s.92.
94 A.g.e., XXI.11, s.115.
Seçkin, A. Y. (2024). "Felsefe"de Çevresel Adalet, Vatandaşlık, Aidiyet ve Özcülük. Paradigma Akademi. s. 101
Diyalog zenginliğin anlamı üzerine bir tartışmayla açılır. Sokrates zenginliği sadece mal mülkle değil, aynı zamanda fayda ve refahla da özdeşleştirir. Ekonominin bir evi yönetme sanatı (οίκος) olarak sorgulanması, başarılı bir yönetim tekniğini şart koşar. Diyalogda, iyi bir insan (καλός κάγαθός) iyi bir “ekonomist” olarak tarımsal faaliyet üzerinden ele alınır. Bu ana faaliyetin biçimi bir iş modeli olarak kabul edilir ve iş yönetimindeki başarı orduda da başarıya götürür. Evin örgütlenmesi ve idaresi de kentin ve ordunun yönetimi için bir model haline gelir. Metnin ana teması yönetim sanatında başarı olarak tanımlanabilir.95
Ksenophon’un Ekonomi’sinin yazıldığı tarih kesin olarak bilinmemekle birlikte, birkaç yaklaşımla belli bir dönemi tespit etmek mümkündür. Bu yaklaşımlardan biri, metinde açık ya da örtük olarak yer alan belirli olaylar hakkında yorum yapmaktır. Diğeri ise karakterlerin etrafındaki içeriği analiz etmektir. Bu, kesin tarihi keşfetmek için bir rehber olabilir. Metnin biçimine ve düzenine odaklanan bir başka analiz ise aynı döneme ait metinler arasında bir karşılaştırma yapmaya çalışır.96 Bu dönemde Yunanistan anakarası, Atina ve Sparta arasındaki çatışmanın bir sonucu olarak temel politikasını hızla değiştirmektedir. Çok sayıda bölgesel güç, güç kazanmaya başlamakta, politika değişmekte, savaşlar daha şiddetli hale gelmekte, paralı askerler, hafif birlikler ve süvariler ve askeri teknikler, ekonomik eşitsizliğin muazzam bir şekilde arttığı Yunanistan anakarasında zemin kazanmaktadır. Peloponez Savaşı Atina için yenilgiyle sonuçlanır. Savaşın son çarpışması olan Aigos Potamos
95 Foucault’ya göre, “…yönetim sanatıdır ve metin boyunca en sık tekrarlanan tema da bu sonuncusudur.”
Michel Foucault, Histoire de la Sexualité, Cilt 2 L’usage des plaisirs, Paris: Éditions Gallimard, 1984, s. 169.
96 Delebecque’in şematik analizine göre Economica ayrı ayrı yazılmış iki bölüme ayrılır. Bir bölüm MÖ 381 civarında Scillonte’de, diğeri ise 362 civarında Atina’da yazılmıştır.
Seçkin, A. Y. (2024). "Felsefe"de Çevresel Adalet, Vatandaşlık, Aidiyet ve Özcülük. Paradigma Akademi. s. 102
Savaşı Atinalıları açlıkla yüz yüze getirir çünkü Sparta’nın Hellespont’u ele geçirmesiyle Atina’nın tahıl ithal etmesi imkânsız hale gelir. Spartalılar açlık çeken Atinalılara karşı kesin zaferi kazanır ve MÖ 404 yılında şehir surları onlar tarafından yıkılır. Bu savaş sırasında Atina savunma gücünde bir asker olan Ksenophon, hayatının ilk döneminde Atina’nın güç kaybına ve iç savaşa tanıklık eder. Ksenophon, MÖ 401 civarında küçük bir satrapın topraklarını korumak için Pers ordusuna katıldığında paralı asker olur. Ksenophon, Agesilaus II adlı Spartalı bir generalin ordusunda paralı asker olarak Koronia Savaşı’nda (Korint Savaşı’nda bir muharebe) birleşik bir Atina ve Thebai kuvvetine karşı savaşır. Sonuç olarak Atinalılar onu vatana ihanet suçlamasıyla sürgüne mahkûm ederler. Ksenophon, Koronia Savaşı’ndan (MÖ 394) sonra Philesia ile evlenir ve Atinalılara karşı başarılı bir şekilde savaştığı için Lakedemonialıların kendisine verdiği Skillountia’daki bir arazinin (mülkün) sahibi olur. Yazar ve eserinin içeriği arasında bir paralellik kurarsak, bu eserin yazılış tarihini ya bu dönem ya da Ksenophon’un Skillountia’da yaşadığı 390-371 döneminden sonrası olarak vermemiz gerekir. En kesin ipucu, Ksenophon’un metinde Genç Kyros’un ölümüne atıfta bulunmasıdır.97 Bu da eseri MÖ 401’den sonraya tarihlememizi sağlar. Eserin içeriği Ksenophon’un yaşamıyla da örtüşür. Diyaloğun temel konuları, bir yandan İshomakhos’un karısının ev idaresindeki konumu (οίκος), diğer yandan da bir toprak ağası olarak tarımsal faaliyetlerin yönetimidir.
Metinin yazıldığı dönemde kıta Yunanistan’ının karşı karşıya olduğu temel sorun iktidar krizidir. Yunanistan’daki iki kutuplu iktidar yapısı, yani Atina ve Sparta arasındaki çatışma çözülmeye başlamaktadır. Sonuç olarak, yönetim modellerinin tartışılması Yunan dünyası için şaşırtıcı değildir.
97 Xenophon, Économique…, IV.18-19, s. 49-50.
Seçkin, A. Y. (2024). "Felsefe"de Çevresel Adalet, Vatandaşlık, Aidiyet ve Özcülük. Paradigma Akademi. s. 103
Ksenophon’un Sparta’ya minnettar olmak için iyi nedenleri vardır ve belki de onlar için en iyi iş modelini düşünmeye çalışmaktadır. İster Spartalılar için bir otorite seçimi meselesi isterse genel bir yönetim meselesi olsun, Ksenophon bu eserinde bir yönetim modeli önermektedir. Ksenophon barış zamanında bir tarım arazisinin nasıl yönetileceği sorusunu çeşitli vesilelerle ortaya atar. Büyük ölçekli tarımın başarısı, devlet ve ordununkine benzer bir yönetim biçimini ima eder. Görünüşe göre evin (οίκος) ve kentin yönetimi arasında niteliksel değil, sadece niceliksel bir fark vardır. Bu sadece bir noktaya kadar doğrudur, her iki durumda da kuralların insanlar üzerindeki hakimiyeti devam etmektedir. Temel fark, hane içinde yasa olmamasıdır, ancak yasalardan değil emirlerden bahsetmek mümkündür. İyi bir adamdan asil, soylu bir adama uzanan çizgi, çalışma biçimlerinin analojisiyle tarif edilir. Böylece teknik bir mesele, yani yönetim sanatı, siyasi bir mesele haline gelir.
Yönetim sanatının ana nesnesi çalışmadır. Tarımsal faaliyetten başlayarak, örnek yurttaş yani iyi bir “ekonomist”, diyalog içinde işi yönetmedeki başarı ile tanımlanır. İyi bir adamdan asil bir adama uzanan çizgi aynı çalışma modeliyle tanımlanır. Ev idaresinin pratik uygulama deneyimi, ekonominin temelinde şu ilke ile bulunur: iyi olanı yapmak ve zararlı olanı yapmamak. Örnek yurttaş olarak adlandırılan İskhomakhos, bu yakıştırmanın nedenlerini evindeki işlerle açıklar. İskhomakhos’un evindeki iş dağılımı (οίκος), yani kendisinin ve karısının görevlerinin dağılımı, çalışma modelinin ilk köşe taşlarından biridir. Bu, ev işlerinden kent yasalarına kadar genişletilebilecek düzenin temelidir.
Sokrates, İskhomakhos ile karşılaşmasını anlatırken, her zamanki rutininde, agorada (pazarda, meydanda) bir şeyler yapmayı asla bırakmayan, her zaman meşgul olan İskhomakhos
Seçkin, A. Y. (2024). "Felsefe"de Çevresel Adalet, Vatandaşlık, Aidiyet ve Özcülük. Paradigma Akademi. s. 104
iş alışkanlıklarının aksine Kurtarıcı Zeus tapınağının portikosunun (revak) altında kollarını kavuşturmuş bir şekilde duruyor gibidir. Sokrates zamanını nerede geçirdiğini ve meşgul olmadığı zamanlarda ne yaptığını sorar. Örnek yurttaş olmak için ne yaptığını merak ettiğini ve muhtemelen İskhomakhos’un evde durmadığını düşündüğünü ekler.98 Sokrates’in yer ve iş hakkındaki bu sorusu diyaloğu metnin ana konusuna açar. İskhomakhos Sokrates’e her zaman evde durmadığını söyler ve karısının tek başına ev işlerini yönetme konusunda çok yetenekli olduğunu ekler.99 Sokrates karısının bunları yönetmeyi nasıl öğrendiğini sorar ve İskhomakhos karısının eğitimini ve geçmişini onunla olan diyaloğunu aktararak anlatmaya başlar. Bu bir bakıma evlerinin (οίκος) büyümesine dayanan aile geleneğinin aktarımıdır. Karısı ona bu artışa yardımcı olmak için ne yapması gerektiğini sorar. Bunlar töre tarafından onaylanan ve tanrılar tarafından doğal olarak yetenekli kılındığı işlerdir. İskhomakhos bunları iki ilke açısından açıklar: Birincisi kişinin elinden gelenin en iyisini yapması, ikincisi ise bir işin diğerinden daha önemli olmaması ilkesidir. İskhomakhos’a göre, tanrılar kadın ve erkekleri öncelikle karşılıklı olarak mükemmel bir ortaklık oluşturmaları için eşleştirmişlerdir. Bunun için üç ana neden sıralar: birincisi, insan ırkının hayatta kalması için çocuk sahibi olmak, ikincisi, insanlar yaşlandığında bu çocukların kendilerine bakması ve üçüncüsü, insanlar hayvanlar gibi açıkta yaşayamadıkları için barınağa (στεγνόν)100 ihtiyaç duymalarıdır. İskhomakhos bu üçüncüsüne bir açıklama getirir. Yine de insanlar barınakta yaşasalar bile, açık havada çalışarak (tarla sürmek, ekim yapmak, dikim yapmak, hayvan otlatmak) vb. Ayrıca bu erzakları koruyacak ve barınakta
98 Xénophon, Économique…, VII.2, s. 59.
99 A.g.e., VII.3, s. 59.
100 A.g.e., VII.20-21, s. 62.
Seçkin, A. Y. (2024). "Felsefe"de Çevresel Adalet, Vatandaşlık, Aidiyet ve Özcülük. Paradigma Akademi. s. 105
yapılması gereken işleri yürütecek birine ihtiyaç vardır.101 Bu barınakta yeni doğan bebekler beslenir, tahıllardan un hazırlanır ve yünden giysiler yapılır. Bu şekilde iş, ev ile dış dünya arasında bölüştürülmüştür.102 İskhomakhos’un daha önce bahsettiği iki ilkeyi göz önünde bulundurarak, iç ve dış işler bu aynı düzen içinde tanrısallık tarafından kadın ve erkeğin doğasına uyarlandığını açıkladıktan sonra, İskhomakhos kadın ve erkeğin doğasını, neden bu işe uygun olduklarını ve farklı doğal eğilimleri nedeniyle bir çift olarak birlikteliklerinin nasıl daha faydalı olduğunu açıklar. Bunun nasıl işlediğini kraliçe arı metaforuyla açıklamadan ve her bir kişinin görevine ve yönetim sorununa geçmeden önce açıklamalarını şu şekilde sonlandırır:
“Son olarak, gelenek, ilahiyatın her bir kişiye en doğal yetenekleri verdiği meslekleri uygun ilan eder. Kadın için evde oturmak dışarıda vakit geçirmekten daha uygundur ve erkek için evde oturmak dışarıdaki işlerle ilgilenmekten daha az uygundur.”103
Sokrates İskhomakhos ile karşılaşmalarını anlatırken, ona neden “örnek yurttaş” olarak adlandırıldığını şu soru ile sorar: “Söyle, tanrılar adına, zamanını nerede geçiriyorsun ve ne yapıyorsun?”.104 Bu soru Sokratik tarzın birçok izini taşır, çünkü konu artık yer ve iş olarak belirlenmiştir, dolayısıyla cevap da yer ve işi içerecektir. İskhomakhos işi iç ve dış işler olarak ikiye ayırır. İçerisi, daha önce saydığımız gibi evin işleri anlamına gelir ve hemen sonra iş, yerlerine göre erkeğe ya da kadına tahsis edilir. Başka bir deyişle, konuma göre bir iş bölümü vardır ve bu bölüm işi kimin yapacağını belirler. İskhomakhos’un durumunda bu kişi ya karısı ya da
101 A.g.e., VII.21.
102 A.g.e., VII.22.
103 A.g.e., VII.30, s. 64.
104 A.g.e., VII.1, s. 58.
Seçkin, A. Y. (2024). "Felsefe"de Çevresel Adalet, Vatandaşlık, Aidiyet ve Özcülük. Paradigma Akademi. s. 106
kendisidir. Ona örnek yurttaş denmesinin nedeni, karısının ev işlerini yürütme konusunda çok yetenekli olmasıdır, çünkü bu nedenle dış işlerle ilgilenebilir olmasıdır.
İlk olarak, diyaloğun konusundan yönetim sanatı olarak değerlendirilebilmesini Ksenophon’un en başından itibaren işin kendisini yapmaktan bahsetmediğini, bahsettiği şeyin işin yönetimi olduğunu ve bu anlamda karısına ya da kendisine atfedilen sorumluluk alanı olduğunu belirtmek gerekir. İkinci olarak, kadın ve erkeğin ilahi çiftleşmesinin üç nedeni daha önce şu şekilde sıralanmıştır: birincisi, insan ırkının hayatta kalması için çocuk sahibi olmaları; ikincisi, insanlar yaşlandığında bu çocuklar kendilerine bakmaları; ve üçüncüsü, insanlar hayvanlar gibi açıkta yaşayamadıkları için barınağa ihtiyaç duymalarıdır. İlk iki neden, insanın insana olan ihtiyacının doğrudan olduğu durumlardır. Ancak üçüncüsü için insanın insandan başka bir şeye ihtiyacı vardır: Barınak. Metinde daha çok ıslak olmayan, kuru yer anlamına gelir. Barınak (στεγνόν)105 ihtiyacı, açık havada çalışmanın sonucu olan erzakların muhafaza edilmesi için elzemdir. İnsanların giysi ve un üretmeleri için kuru bir yer sağlar. Dahası, barınak ihtiyacı konusundan yola çıkarak, İskhomakhos’un konuşması iç ve dış olarak iş bölümünü içerir. Üçüncü ve son olarak, içerinin ve dışarının nerede olduğunu belirleyen sınırları belirlenmesi gerekir. İş bölümü iş yerine göre yapılır: Ama içerisi ve dışarısı neye göre ayrılır? Burada Yunan inceliğinin bir jestini buluruz. Ev (οίκος) için hiçbir zaman dış ya da iç anlamına gelen bir ifade kullanılmaz. Ev (οίκος) Sokrates tarafından açıkça şu şekilde tanımlanır: “’Ev’ bize kişinin sahip olduğu her şey olarak göründü ve kişinin yaşaması için avantajlı olan şeyi ‘mülkiyet’ olarak
105 A.g.e., VII.20-21, s. 62.
Seçkin, A. Y. (2024). "Felsefe"de Çevresel Adalet, Vatandaşlık, Aidiyet ve Özcülük. Paradigma Akademi. s. 107
tanımladık; sonunda, kişinin nasıl iyi kullanacağını bildiği her şeyin avantajlı olduğunu keşfettik.”106
Ev (οίκος) açıkça mülkiyet anlamına gelmektedir. Sokrates’in İskhomakhos’a daha ilk cümlesinde, yeri ve mesleği hakkında bir soru sorduğunda ve mülkle bir bağlantı yoktur: “Her halükarda tüm zamanını eve kapanarak geçirmiyorsun, sağlıklı havanı görenler buna inanmaz.”107
Çember şöyle kapanır:”Soruna dönecek olursak, evde hiç kalmıyorum. Çünkü” diye ekler, “ev işleri söz konusu olduğunda, karım tek başına onları yönetme konusunda çok yeteneklidir.”108 Son cümle Yunan incelikleri için çok iyi bir örnektir. Çünkü Ksenophon, İskhomakhos’un içeride hiç kalmadığını açıklarken οίκος (oikos) değil οἰκίᾳ (oikia) sözcüğünü kullanır. Diyaloğun en başındaki οίκος sorusuna dönecek olursak, Sokrates ve Kritoboulos arasındaki diyalogda οἰκίᾳ (oikia) ve οίκος (oikos) arasındaki farkı açıkça bulabiliriz:
Peki ‘ev’ derken neyi kastediyoruz? Onu konutla mı özdeşleştiriyoruz, yoksa konutun dışında sahip olduğumuz her şey yine de ‘eve’ mi ait? Her halükarda,” diyor Kritoboulos, “bana öyle geliyor ki, evinizin dışında sahip olduğunuz herhangi bir mülk, sahibinin şehri dışında olsa bile, yine de ‘evinizin’ bir parçasıdır.109
106 οἶκος δ᾽ ἡμῖν ἐφαίνετο ὅπερ κτῆσις ἡ σύμπασα, κτῆσιν δὲ τοῦτο ἔφαμεν εἶναι ὅ τι ἑκάστῳ εἴη ὠφέλιμον εἰς τὸν βίον, ὠφέλιμα δὲ ὄντα ηὑρίσκετο πάντα τις ἐπίσταιτο χρῆσθαι.
A.g.e., VI.4, s. 56.
107 ἐπεὶ οὐκ ἔνδον γε διατρίβεις οὐδὲ τοιαύτη σου ἡ ἕξις τοῦ σώματος καταφαίνεται.
A.g.e., VII.2, s. 59.
108 A.g.e., VII.3., s59.
109 οἶκος δὲ δὴ τί δοκεῖ ἡμῖν εἶναι; ἆρα ὅπερ οἰκία, ἢ καὶ ὅσα τις ἔξω τῆς οἰκίας κέκτηται, πάντα τοῦ οἴκου ταῦτά ἐστιν. ἐμοὶ γοῦν, ἔφη ὁ
Seçkin, A. Y. (2024). "Felsefe"de Çevresel Adalet, Vatandaşlık, Aidiyet ve Özcülük. Paradigma Akademi. s. 108
οἰκίᾳ sözcüğü çoğunlukla yerleşim için, οίκος kelimesi ise mülk için kullanılır. Bu tanımla yere göre yapılan iş bölümü, tarlalar eve (οίκος) dahil edilmiş olacağından ve dışarıdaki işleri (nadas sürmek, ekim yapmak, dikim yapmak, hayvanları otlatmak, vb)110 evin işi olarak kadına atanmalıdır. Ksenophon’a göre bu atama açık ve net bir şekilde geçersizdir. Türkçe karşılığı olarak “hane” sözcüğü kullanılırsa; aslında bu atama çok daha anlaşılır olur; konut olarak evi, avluyu, belki ufak bir bahçeyi de kapsayan hanenin sorumluluğun kadında oluşu; hanenin dışındaki işlerin sorumluluğun erkeğe atfedilmesi söz konusudur; haliyle οίκος, mülklerin tamamı olarak haneyi ve örneğin uzaktaki tarlaları kapsayan fiziksel bir yer ifadesinden fazlasını içermektedir. Haliyle, yurttaş da bu anlamda mülkle ilişkilenmektedir, bir başka deyişle mülkünü yönetme sanatı yani ekonomi aracılığıyla… Sokrates, Kritoboulos’a örnek yurttaşı nasıl bulduğunu anlatırken, önce marangoz, demirci, ressam gibi zanaatkarları dolaştığını ve işlerini incelediğini ifade eder. Bu türden insanları ziyaret etmek çok da vaktini almaz, kalos kagathos sözcüğündeki “kalos” yani güzel ifadesi sebebiyle her yakışıklının yanına da gider; lakin fazılarının ruhlarının fesat olduğunu görür ve son çözümlemede mülkünü iyi yöneten İskhomakhos’u “örnek yurttaş” olarak konumlandırır. Yakın bir okumada, zanaatkarların “bu tür insanlar” olarak zaten “yurttaş” olarak değerlendirilmediklerini, metinde kölelerin ve diğer çalışma ile ilişkilendirilen insanlarında hanenin mülkü olarak görüldüğünü çıkarmaya yetecek unsur vardır, geriye sadece mülk sahibi olarak “yurttaş” kalır, onunda iyi ve erdemli olanı mülkünü iyi yöneten, yönetiminde adaletli olandır.
Κριτόβουλος, δοκεῖ, καὶ εἰ μηδ᾽ ἐν τῇ αὐτῇ πόλει εἴη τῷ κεκτημένῳ, πάντα τοῦ οἴκου εἶναι ὅσα τις κέκτηται.
A.g.e., I.5, s. 33.
110 A.g.e., VII.20, s. 62.