Aşkın Yücel Seçkin Makaleler Soru Önerileri – 3: Feragat Bağlamında Kant ve Nietzsche

Soru Önerileri – 3: Feragat Bağlamında Kant ve Nietzsche

by Aşkın Yücel Seçkin
Alttaki sayfadan basılı versiyona göre alıntı yapın:

Seçkin, A. Y. (2024). “Soru Önerileri – 3: Feragat Bağlamında Kant ve Nietzsche”, Felsefelogos, 82 (2024/1), 301.

Dr. Aşkın Yücel Seçkin1

ÖZ

Soru önerileri makale dizisinin bu üçüncü makalesinde Immanuel Kant ve Friedrich Wilhelm Nietzsche feragat bağlamında ele alınmaktadır. Nietzsche’nin ve Kant’ın ifadelerindeki kesinlik ve felsefi pozisyonlarındaki dikkat çekici netlik, kendilerinden sonra gelen filozofların kendilerine kayıtsız kalamamalarına yol açmaktadır. Bu kesinlik ve netlik, iki filozofun düşünceleriyle birlikte kendilerinin de tartışma konusu olmalarının bir nedeni olarak görülebilmesinin yanı sıra feragat (vazgeçme) ve rezerv bırakma arasındaki ilişkiye dayalı bir araştırma yapma imkanını da verir. Kant’ın yaklaşımının ahlak yasası için koşullu olandan vazgeçmek, Nietzsche’nin yaklaşımını ise iktidar iradesinin (güç istencinin) olmadığı alandan vazgeçmek olarak yorumlanmasına dair bir soru önerisinin zemini kurmak amacıyla; ilk bölümde Kant ve Nietzsche’nin yaklaşımları “değer” ile ilişkili olarak “koşullu” ve “koşulsuz” ikiliği, ikinci bölümde “ahlak” ile ilişkili olarak “ herkes için bir defalığına” ve “ herkes için her seferinde” ikiliği ve sonuç bölümünde Orta Çağ’ın aşkınlık anlayışı eleştirisi üzerinden kısaca değerlendirilmeye çalışılır.

Anahtar Kelimeler: feragat, Kant, Nietzsche, koşullu, koşulsuz

ABSTRACT

In this third article of the series of question proposals, Immanuel Kant and Friedrich Wilhelm Nietzsche are analysed in the context of renunciation. The certainty in Nietzsche’s and Kant’s statements and the remarkable clarity of their philosophical positions cause philosophers who come after them to be indifferent to them. This certainty and clarity can be seen as a reason why the two philosophers themselves, along with their thoughts, have been the subject of debate, as well as providing the opportunity to conduct a research based on the relationship between renunciation and reserving. In order to establish the basis for a question proposal on the interpretation of Kant’s approach as renouncing the conditional for the moral law and Nietzsche’s approach as renouncing the area where the will to power does not exist; in the first part, Kant’s and Nietzsche’s approaches are briefly evaluated through the dichotomy of “conditional” and “unconditional” in relation to “value”, the dichotomy of “once for all” and “every time for all” in relation to “morality” in the second part, and the criticism of the medieval understanding of transcendence in the conclusion.

Keywords: renunciation, Kant, Nietzsche, conditional, unconditional

1 Dr., ORCID: 0000-0002-3099-2157


Alttaki sayfadan basılı versiyona göre alıntı yapın:

Seçkin, A. Y. (2024). “Soru Önerileri – 3: Feragat Bağlamında Kant ve Nietzsche”, Felsefelogos, 82 (2024/1), 302.

Giriş

Felsefenin başlangıcından -en azından “felsefe” sözcüğünün ilk ortaya çıkışından- başka bir deyişle “felsefenin doğum yeri” olarak genel kabul gören Antik Yunan’dan günümüze kadar oluşturulmuş eserlerin tamamı düşünüldüğünde devasa bir okyanusun içinde kaybolma hissi olağandır. Bu okyanusun içinden rastgele ya da herhangi bir karşılaşma sonucunda tanışılan düşünürler ve onların eserlerini incelemek de bu okyanusta bir ada bulmak gibi düşünülebilir. Bazı durumlarda bu ada öyle büyük gelir ki sanki dünyanın tamamı o adadan ibaret gibidir; sonra adanın kıyısından yeniden engin okyanus kendini gösterir. Bazı durumlardaysa böyle bir ada bulunmaz; sanki bir tekneyle oradan oraya sürükleniyor gibi olunabilir: düşünürden düşünüre, bir eserden başka bir esere… Belirli bir doktrin altında çalışılmıyorsa, tamamen antik limana sığınılmamışsa ya da felsefe yerine sadece felsefe tarihi incelenir hale gelinmemişse; bu kaybolma, sürüklenme ya da bir süreliğine dünyanın tamamı sanılan adanın küçüklüğü ya da okyanusun devasa oluşu karşısındaki hayal kırıklığı hissi ancak felsefe metinleri incelenirken belirli bir felsefe tarihi okumasının onlara eşlik etmesiyle karşılanabilir. Belirli bir felsefe tarihi okuması kadar bir soru ortaya koymak da başka bir deyişle bir pencere açmak, bir öneri oluşturmak da bir o kadar önemlidir; zira anahtar işlevi gören bu soru olmaksızın felsefe tarihi okumasının kapısı içeriden kilitlidir denilebilir. Son çözümlemede, bu çalışma temelde bir soru önerisi vermeye çalışır. Bu açıdan ele alındığında, bu çalışma belirli bir felsefe tarihi okuması başlangıcı için bir ipucu olarak Immanuel Kant’ın yaklaşımının ahlak yasası için koşullu olandan vazgeçmek, Friedrich Wilhelm Nietzsche’nin yaklaşımını ise iktidar iradesinin (güç istencinin) olmadığı alandan vazgeçmek olarak yorumlanmasına dair bir soru önerisi içerir. Bu anlamda, ilgili sorunun yanıtlanmasının bu çalışmanın sınırlarının ötesinde olduğunu ve çok daha kapsamlı bir araştırma gerektiğini göz önünde bulundurarak, bu çalışmanın temel motivasyonunun bu kapsamda bir çalışmanın yapılmasına yol açabilecek soru ya da sorular önermek ve soru önerilerinin zeminini kurmak olduğunu ifade etmek gerekir.

Nietzsche’nin ve Kant’ın eserlerindeki ifadelerde bulunan kesinlik ve iki filozofun felsefi pozisyonlarındaki netlik dikkat çekicidir. Düşüncelerini ifade etmek için kullandıkları ifadeler çok kesindir ve bu sebeple “kendilerinden emin oldukları” izlenimini yaratırlar. Diğer yandan aldıkları felsefi pozisyonların netliği, kendilerinden sonra gelen filozofların ve düşünürlerin kendilerine kayıtsız kalamamalarına yol açar. Bu durum, iki filozofun düşünceleriyle birlikte kendilerinin de sıkça tartışma konusu haline gelmelerinin de bir nedeni olarak görülebilir. Aynı neden feragat (vazgeçme) ve rezerv bırakma arasındaki ilişkiye dayalı bir araştırma yapma fırsatı da sunar; zira bazı durumlarda filozofların bütün düşüncelerini bir defada ifade etmedikleri görülebilir. Bu çekinme durumu düşüncelerini daha sonra geliştirmek üzere bir erteleme olarak da değerlendirilebileceği gibi rezerv bırakılan düşüncenin felsefi pozisyonlarının asli unsuru olarak projenin tamamına yayılması sebebiyle doğrudan üzerine bahis açılmaması (ya da sınırlı değerlendirme yapılması) olarak da yorumlanabilir. Bu ikincisine verilebilecek belki de en iyi örnek Georg Wilhelm Friedrich Hegel’in sistemindeki “zaman”dır. Hegel, zamanı arka planda bırakarak olumsuzlama, kavram, tarih ve zihne odaklanır. Hegel’in projesinin bütünü (eserlerinin tamamı) göz önüne alındığındaysa “zaman”ın gençlik eserlerinden itibaren projenin tüm


Alttaki sayfadan basılı versiyona göre alıntı yapın:

Seçkin, A. Y. (2024). “Soru Önerileri – 3: Feragat Bağlamında Kant ve Nietzsche”, Felsefelogos, 82 (2024/1), 303.

aşamalarına eşlik ettiği iddia edilebilir.2 Bazı filozoflarsa, özellikle de Kant ve Nietzsche gibi ifadeleri kesinlik taşıyanlar, düşüncelerini hiçbir çekinme olmaksızın, sonraya bırakmaksızın (metnin planı dahilinde sonraya bırakılanlar hariç) tamamıyla ortaya koyarlar. Çekince taşımayan ifadeler determinist bir karakter taşırlar. Buna karşılık vazgeçmeleri içeren şey (bir hazne gibi düşünülebilir), her kesin kararla birlikte büyür, başka bir deyişle verilen her hüküm aynı zamanda verilmeyen diğer hükümlerden vazgeçmek anlamına gelir; tıpkı daha önce düşünülmemiş olanların (haznesinin) her düşünme eylemiyle artması gibi. Bu ikisinden (kesin karar ve vazgeçilenler) birinin diğerinin temeli olduğunu iddia etmek de diğerini ikinci plana atmak olarak değerlendirilip, bu durumun kendisini bir feragat jesti olarak okumak mümkündür. Bu nedenle “feragat” üzerine bir araştırma iki yönlü (diyalektik) bir karakter taşır; zira her belirlenim, başka bir şeyden vazgeçmeyi içerir. Bu araştırma da Ahlak Metafiziğinin Temellendirilmesi metninin önsözünde Kant’ın, bu metindeki temellendirmenin, ahlakın en yüce ilkesinin araştırılması ve belirlenmesinden başka bir şey olmadığını ve bu ilkenin tek başına, niyeti itibariyle bütünlüklü ve diğer tüm ahlaki araştırmalardan ayrı bir iş oluşturduğunu ifade ederek koşullu olandan vazgeçtiğini ilan ettiği, başka bir deyişle koşulsuz olanın temel olduğunu ortaya koyduğu yorumu altında çalışır (2016 [4:392]: 8). Bu bağlamda ilgili soru önerisi, ilk bölümde Kant ve Nietzsche’nin yaklaşımları “değer” ile ilişkili olarak “koşullu” ve “koşulsuz” ikiliği, ikinci bölümde “ahlak” ile ilişkili olarak “herkes için bir defalığına” ve “herkes için her seferinde” ikiliği3 ve sonuç bölümünde Orta Çağ’ın aşkınlık anlayışı eleştirisi ekseninde kısaca değerlendirilir.

Koşullu ve Koşulsuz Olan

Kant’ın Ahlak Metafiziğinin Temellendirmesi başlıklı eserinde yer alan postulat “dünyada ya da dünyanın dışında, yalnızca iyi irade dışında, kısıtlama olmaksızın iyi olarak kabul edilebilecek herhangi bir şey düşünmek mümkün değildir” şeklinde ifade edilir (2016 [4:394]: 12). Bu postulat Son çözümlemede iyi iradenin kısıtlama olmaksızın iyi olduğunun kabul edilmesini ifade eder. “Genel ahlaki akıl yürütmeden felsefi akıl yürütmeye geçiş” başlıklı ilk bölümde Kant, koşullu olanla koşulsuz olanın karşıtlığını kurar. İyi irade ile doğanın ve talihin armağanlarını karşılaştırır ve bunları koşullu ya da koşulsuz olmalarına göre ayırır (2016 [4:393-394]: 11-12). Kant, iyi iradenin ahlaki bir değere sahip olması yani bir yükümlülüğün temeli olması gerektiğini iddia eder ve koşulsuz olanı “yükümlülük ilkesi insanın doğasında ya da bu dünyada içinde bulunduğu koşullarda değil, a priori olarak yalnızca saf aklın kavramlarında aranmalıdır” ifadesiyle meşrulaştırır (2016 [4:389]:

2 Christophe Bouton, zaman üzerine Hegelci düşüncenin uzun süre ihmal edilmesinin nedenini Heidegger’in Varlık ve Zaman eserinin 82. Paragrafında Hegelci zaman kavramının kaba zaman anlayışının en radikal kavramsal gelişimini temsil ettiğini belirtmesi olarak ifade eder bkz. Heidegger  (1986 : 428). Aynı çalışmada Bouton, rezerv bırakma jestine atıfta bulunmasa da Hegel’in zaman anlayışını   “Zamanın Diyalektiği”,  Zaman ve Olumsuzlama ,  “Zaman ve Kavram” , “Zaman ve Tarih” başlıkları altında inceleyerek Hegel’in projesindeki sürekliliğini ortaya koyar bkz. Bouton. (2007).

3 İkililerin anlamları içerikteki yoğunluklarına göre ele alınmaktadır; başka bir deyişle ayrımlar kategorik değildir.


Alttaki sayfadan basılı versiyona göre alıntı yapın:

Seçkin, A. Y. (2024). “Soru Önerileri – 3: Feragat Bağlamında Kant ve Nietzsche”, Felsefelogos, 82 (2024/1), 304.

5).

Nietzsche erdem için koşullu olanı tercih eder ve ayrıca bir erdemin yaşamsal bir koşul tarafından belirlenmediği takdirde tehlikeli olacağını ileri sürer. Erdem bizim icadımız, savunmamız ve kişisel ihtiyacımız olmalıdır; bunun dışında başka herhangi bir anlamda sadece bir tehlikedir; çünkü yaşamsal bir koşul olmayan şey yaşam için zararlıdır. Nietzsche’ye göre Kant’ın olmasını istediği erdem yani yalnızca erdem fikrine duyulan saygı nedeniyle var olan bir erdem bu yüzden tehlikelidir (1943: 1136). Kant’a göre ise iradeyi iyi kılan şey etkisi, başardığı şey ya da üstün bir amaca ulaşma yetisi değil, iradenin kendisidir, irade kendi içinde iyidir. İrade kendi başına düşünüldüğünde tüm eğilimlerin toplamından daha yüksektir. İrade, herhangi bir sebepten niyetini gerçekleştirme gücüne sahip olmasa bile -başka bir deyişle geriye sadece iyi irade kalmış olsa bile- yine de kendi başına bir mücevher gibi, kendi içinde tam değeri olan bir şey olarak parlayacaktır. Yararlı ya da yararlı olmamasının bu değeri değiştirme imkânı yoktur (2016 [4:394]: 12). Kendi parlaklığına sahip mücevher metaforu ve bu metaforun nesnesi olan iyi irade, tüm değerini kendinde taşıyan bir şey olarak koşulsuz bir değer gibi gözükmektedir. Kant’ın koşullu olandan, koşulsuz olan uğruna vazgeçmesi ve koşulsuz olanı tüm koşullu olanlardan daha yüksekte konumlandırması Nietzsche tarafından yaşamın nihai zayıflaması, ne pahasına olursa olsun hakikat için bütünü feda etmek olarak olumsuzlanır (1943: 256, 1136).

Koşullu olanın kurban edilmesi belki bu durum için abartılı bir ifade olabilir. Daha hafif bir ifadeyle koşullu olandan feragat edilmesi, yasa için deneyim alanından feragat etmek olarak incelenebilir; çünkü son çözümlemede ahlak yasası ampirik nedenlere dayanamaz. Kant’a göre en azından bir kısmı, belki de sadece bir nedeni ampirik nedenlere dayandığı sürece, pratik bir kural olarak adlandırılabilirse de ahlak yasası olarak adlandırılamaz (2016 [4:389]: 5). Ahlak yasası öncelikle a priori olan nedenlere dayanmalıdır. Ahlak metafiziğini tesis etme çabası Kant’ı bilimler arasında bir karşılaştırma yapmaya götürür. Ahlak metafiziği ile evrensel pratik felsefe arasında bir ayrım yapar, tıpkı mantık ile transandantal felsefe arasında yaptığı ayrım gibi. Mantık aslında genel olarak düşünmenin işlemlerini ve kurallarını ortaya koyarken, transandantal felsefe yalnızca saf düşüncenin, yani mütekabillerin tamamen a priori olarak bilindiği düşüncenin işlemlerini ve özel kurallarını ortaya koyar. Bunun nedeni, ahlak metafiziğinin genel olarak insan iradesinin eylemlerini ve koşullarını değil, olası bir saf iradenin fikrini ve ilkelerini incelemesi gerektiğidir (2016 [4:390]: 6). Ahlak yasası saf bir iradeye dayanmalıdır. Deneyim alanından gelen şey saf olamaz çünkü en azından deneyim alanından gelen şey ile deneyimin kendisi arasında bir ilişki vardır.4 Nietzsche açısından deneyim alanı, yaşamsal durumdur. Kant’ın yaklaşımda ise deneyim alanı her zaman varsayımsaldır ve bu alan ahlaki ilkeler sunabilirken ahlak yasasını buradan çıkarmak mümkün değildir; zira ahlak yasası ancak ve ancak a priori ve saf olan üzerine kurulabilir, bu nedenle ahlak yasası için buyruğun kategorik olması gerekir. Kant, bu yüzden zorunlu olarak koşulsuz olanı tercih

4 Saf, a priori ile aynı şey değildir çünkü saf yalnızca deneyimden bağımsız değil aynı zamanda deneyimle hiçbir ilişkisi olmadığı anlamına gelir


Alttaki sayfadan basılı versiyona göre alıntı yapın:

Seçkin, A. Y. (2024). “Soru Önerileri – 3: Feragat Bağlamında Kant ve Nietzsche”, Felsefelogos, 82 (2024/1), 305.

eder; zira ahlakın metafiziğini temellendirmesinin başka yolu yoktur.

Ahlak yasasının pek çok olası formülasyonu olsa da yasanın kendisi benzersiz ve formeldir. Yasa, yalnızca bir form olarak mümkündür; zira herhangi bir içerik onu koşullu (hipotetik) hale getirir ve bu sebepten de içerik dahil olduğunda yasa olamaz. Görev olarak eylemlerin bir değeri vardır, iyidirler. Görev yüzünden yapılan eylem, yani yasaya saygıdan dolayı yapılan, yasa için (yasa uğruna) eylem iyi değerini almaya uygundur. Kant’ın bu projesinde koşulsuz olarak “iyi” olan şey ise yalnızca iyi iradedir. Bu, bütün koşullu olanlardan bir tür feragat olarak değerlendirildiğinde, bu vazgeçmenin amacı her zaman biricik, formel ve herkes için olan yasanın üstünlüğünü korumaktır, çünkü böylece evrensellik mümkün hale gelir. Nietzsche’ye göre bu her özel durumdan5, koşullu olandan bir vazgeçiştir. Nietzsche’ye göre erdem, ödev (görev), kendinde iyi, gayri şahsilik ve evrensellikle karakterize edilen iyi, düşüşü (dekadansı) ve yaşamın nihai olarak zayıflatılmasını (geçersizleştirilmesini) ifade eder. Nietzsche, iyi olanı bu şekilde karakterize edenleri Kant’ın boş hayalleri olarak nitelendirir ve karşılığında gelişimin ve korunmanın en derin yasalarının bunların tam tersini önerdiğini ileri sürer yani herkesin kendi erdemini, kendi kategorik zorunluluğunu icat etmesini. Nietzsche’ye göre bir halk kendi görevini genel olarak görev kavramıyla karıştırırsa yok olur ve hatta Kant’ın kategorik buyruğu yaşamın en büyük tehdididir; zira kişisel olmayan görevlerin tümü en derin ve en içten yıkıma yol açar (1943: 1136, 1988b: 177, 2017: 17).

Nietzsche’nin koşulsuz bir değer olarak iyi iradeye yönelik eleştirisi yine yaşamın nihai olarak zayıflatılmasına dayanır. Nietzsche, “tüm gücü çıkarıldığında geriye kalan tüm değeri kendinde olan bir şey olarak” iyi irade fikrinin tamamını reddederken yaşamsal koşuldan feragat ederek yaşamın zayıflatılmasına karşı yaşam içgüdüsünü çağırdığı bir eylem önerir ve değeri, koşulların ve şartların bilgisiyle ilişkilendirir. Ona göre ahlaki değerlerin eleştirisine ihtiyaç vardır ve sorgulanması gereken bu değerlerin değeridir. Bu değerlerin değerinin sorgulanması ise onları üreten, değiştiren koşulların ve şartların bilgisiyle mümkündür. Nietzsche ahlakın iki veçhesini şöyle ifade eder: “bir sonuç, bir semptom, bir maske, bir sahtekarlık, bir hastalık, bir yanlış anlama olarak ahlak; ama aynı zamanda bir neden, bir çare, bir uyarıcı, bir engel, bir zehir olarak ahlak”(1943: 850; 1988a: 253, 2013: 33).

Koşullu olandan, örneğin her özel durumdan (tikel olandan), ahlak yasası (tümel) için vazgeçilmesi tekabüliyet ilişkisiyle açıklanır: Tikel olanın iradesi tümel olanla sağlanır. Bu tümelin, koşullu olanla hiçbir ilişkisi yoktur. Bir eylemin ahlak yasasına uygunluğu ahlaki olarak iyi olması için yeterli değildir, aynı zamanda ahlak yasası için yapılması gerekir. Koşullanmış birey, biçimsel ve evrensel (ve dolayısıyla koşullanmamış) olan ahlak yasası uğruna eylemde bulunur ve bu da ahlaki olarak iyi olur. Ahlakın mümkün olabilmesi için ikisi arasında bir tekabüliyet ilişkisi olması gerekir ve bu kurulması oldukça

5 Türkçe’de  tikel  olarak da kullanılan kavram, evrensel olanın karşıtı olarak, “her bölüm, her özel bölüm, her özellik, her iş özel parçası” anlamını taşır. İngilizce particularity, Fransızca particularité, Antik Yunanca kata meros (κατά μέρος) bkz. Aristoteles (Pre. Ana., 24a15)


Alttaki sayfadan basılı versiyona göre alıntı yapın:

Seçkin, A. Y. (2024). “Soru Önerileri – 3: Feragat Bağlamında Kant ve Nietzsche”, Felsefelogos, 82 (2024/1), 306.

güç bir ilişki gibi gözükmektedir.6 Nietzsche bu ilişkiyi modern felsefeyi eleştirerek özne7 açısından değerlendirir. Ona göre Descartes’ten itibaren tüm filozoflar özne-yüklem kavramını eleştiriyormuş gibi görünerek, eski ruh kavramına saldırırlar; oysa geçmişte ruha tıpkı gramere ve gramer öznesine inandıkları gibi inanılır. “Ben koşulludur, düşünmek yüklemdir ve koşulludur. Düşünmek, neden olarak bir özneyi zorunlu olarak ima eden bir faaliyettir” önermesinden kurtulmak için bunun tersinin (“düşünmek koşuldur, ben koşullanmıştır; ben bu nedenle yalnızca düşünmenin kendisi tarafından yapılan bir sentezdir”) doğru olup olmayacağını araştırırlar. Kant temelde öznenin özneden hareketle kanıtlanamayacağını – nesnenin de kanıtlanamayacağını – kanıtlamak istiyordu: öznenin, yani ruhun var olma olasılığı ona her zaman yabancı olmayabilirdi (1943: 678-679, 1988a: 73, 2015: 67-68). Tikel ile tümel arasındaki tekabüliyet ilişkisini kurmadaki temel zorluk, “koşulsuz” olanın, “koşullu” tikel olanla çatışmasından kaynaklanır (Kant’a göre bu çakışmadır), öznenin “akıllı varlık” ya da “insan” olması son çözümlemede fark oluşturmaz. Karşılıklılık (mütekabiliyet) ilişkisini kurma çabası bir tür insan merkezcilik okumasına da bu anlamda açıktır. Nietzsche bu anlamda Kant’ın öznesine Kant’ı oturtarak hicveder. “İçimizde kategorik bir zorunluluk var” iddiasının değerini bir yana bırakıp, bu iddianın sahibi hakkında ne söylediğini şöyle sorgular:

“Bu ahlak, yazarının unutmasına, kendini ya da kendinden bir şeyi unutturmasına hizmet eder; birçok ahlakçı insanlık üzerinde güç ve yaratıcı kapris uygulamak ister; birçoğu, belki de özellikle Kant, ahlakıyla anlamaya çalışır: “Benim için onurlu olan şey itaat edebilmemdir – ve bu senin için de benim için olduğundan farklı değildir! “ – Kısacası, ahlak da sadece duyguların bir işaret dilidir”(1943: 719, 1988a: 107).

6 Daha sonra Martin Heidegger de Kant’ın cogito yaklaşımı üzerinden bu pozisyonu vurgular ve Kant’ı hem eleştirir hem de tutarlılığını teslim eder: “Bir şey düşünüyorum” şeklindeki başlangıç konumu ontolojik olarak eksik belirlenmiş olarak kalır, çünkü “bir şey” belirlenmemiş olarak kalır. Bununla kastedilen içre bir varlık mıdır? Ama o zaman zımnen önceden varsayılan şey dünyadır: ve Ben’in varlık oluşumunu birlikte belirleyen de tam olarak bu olgudur. Eğer “Ben bir şey düşünür” gibi bir şey olacaksa, “Ben” diyen, her seferinde “ben-dünyadayım” olarak olduğum varlığı hedefler. Ancak Kant dünya fenomenini algılamıyordu, bu yüzden “temsilleri”, “düşünüyorum”un “aprioristik” içeriğinden uzak tutmakta son derece tutarlıydı. bkz. Heidegger (1985: §64). Yine Etienne Balibar’ın da bu konudaki özgün yorumu şöyledir: “Bütün görünüşün, düşüncenin öznel koşulunu nesnenin bilgisi sanmaktan ibaret olduğu söylenebilir…”. (A 396) ya da kendimi düşündüğümde (ve hatta kendimi düşündüğümü düşündüğümde) “bir şey düşünmenin” zorunlu olarak “bir şey” düşünmek olacağı bahanesiyle özneyi nesne yerine almaktır. Ancak burada şaşırtıcı bir kesinlik ortaya çıkar. Kant bize “salt algının (benliğin) kavramda töz olduğunu … ve dolayısıyla tüm bu psikolojik teoremlerin tartışılmaz bir kesinliğe sahip olduğunu” söyler (A 400). Aslında yanlış olan, zihnin ya da aklın kendisine töz kavramını uygulamaya çalışması değildir, ki bu gerçekten de mümkün olan tek şeydir, ama bu kavramı belirleyebileceğimize, onu “duyulur bir sezgiye” karşılık getirebileceğimize ve böylece onun gerçek bir bilgisine sahip olabileceğimize inanmaktır. Gördüğümüz gibi, düşüncenin zamansallığının içsel deneyimi olan bir “Ben” sezgisi gerçekten de vardır, ancak bu sezgi asla öznenin ya da aşkın “Ben”in saf kavramının altına “indirgenmez”; o değişmez bir şekilde tikel kalır bkz Balibar, (2012: 30)

721 Buradaki özne en az iki biçimde değerlendirilebilir: “[…] kendini yazan özne: kendisi hakkında yazan, hakkında yazılan, yazılan […] çifte (en azından) dilimizdeki “özne” kelimesini etkileyen değer: yazının öznesi.” bkz. Lacoue-Labarthe (1979: 221-222)


Alttaki sayfadan basılı versiyona göre alıntı yapın:

Seçkin, A. Y. (2024). “Soru Önerileri – 3: Feragat Bağlamında Kant ve Nietzsche”, Felsefelogos, 82 (2024/1), 307.

Herkes için bir defalığına ve herkes için her seferinde

Kant ile Nietzsche’nin değer yaklaşımları arasındaki koşullu ve koşulsuz olan üzerinden ele alının karşıtlık, ahlak söz konusu olduğunda “herkes için bir defalığına” ile “herkes için her seferinde” arasındaki gerilim üzerinden de ele alınabilir. Nietzsche’nin yaklaşımının herkes için her seferinde olarak yorumlanabilmesi, iktidar iradesinin (güç istencinin) her seferinde hakikatin iradesi olarak sürece müdahale etmesi sebebiyle mümkündür. Buna karşılık Kant’ın ahlak yasasının belirlenmesi herkes için bir defalığına anlayışına iyi bir örnektir. Nasıl yasa için koşullu olandan feragat edildiği sorunsallaştırılabilirse iktidar iradesinin olmadığı alandan feragat edilip edilmediği de sorunsallaştırılabilir durmaktadır.

İyi irade ile ne kastedilmektedir? Tüm değeri kendinde olan bir şey mi? Ahlak yasasını bir defalığına başka bir deyişle ilk ve son kez tesis etmek için kendinde değerin temellendirilmesi gerekmez mi? Nietzsche, kendinden menkul değeri daha doğrusu kendinde şeyi temellendirme, gerekçelendirme çabası nedeniyle Kant’ın dogmatik kaldığını iddia eder. Kant’ın mahkeme benzeri düşünme disiplininin, şematize etmesinin ve gerekçelendirme faaliyetinin, son çözümlemede herkes için bir defalığına olması gerekenin, bu işleminin sonsuz gözükmesi sebebiyle Nietzsche’nin Kant’ın karşısında pozisyon alması açıklanabilir. Kant, koşulsuz olan iyi irade için koşullu olan doğanın ve talihin armağanlarından vazgeçer ve bir ahlak sistemi oluşturmak için, postulatın tüm gerekçeleri için yasayı tutar. “Bir kez ve herkes için” yaklaşımının önemli bir “sonsuz gerekçelendirme” sorunu vardır. Bu, bir kez olan (unum) Kant’ın yaklaşımında her durumda gerekçelendirilmelidir; zira Kant ahlak metafiziğini bir bilim olarak kurmaya çalışır. Nietzsche ise kendinde şeyi özne açısından eleştirmekle yetinmez ve kendinde şeyi bilimin önünde bir engel olarak da görür. Ona göre tüm bilim, soğukluğuna ve duygulanım yokluğuna rağmen, hala dilin baştan çıkarıcılığına tabidir ve icat ettiği sahte para birimlerinden, öznelerden kurtulamamıştır. Örneğin atom, Kantçı kendinde şey gibi benzer bir sahte para birimidir (1943: 871). Değer, Nietzsche için belirleyicidir; zira bilim, yeterince bağımsız değildir. Her bakımdan her şeyden önce bir değerlendirme idealine, hizmetinde kendine inanma hakkına sahip olduğu bir değer yaratma gücüne ihtiyaç duyar ve kendisi asla değer yaratmaz (1943: 966).

Ezmek, boğmak, yozlaştırmak değil, mevcut olanın değerinin ötesine geçmek ifadesi, Nietzsche’de ahlakın sürekli değerle iş görmesini indirgeyerek özetler. Nietzsche, aynı anda farklı görevleri olan felsefe işçileri ile filozoflar arasında ayrım yapar. Ona göre Kant ve Hegel’in soylu örneğini izleyen felsefe işçileri, değerlere ilişkin tüm büyük olguları formüle ederek yani değerlerin sabitlenmelerine, geçmişte işleyen, egemen hale gelen ve bir süredir hakikatler olarak adlandırılan değerlerin yaratımları oluşturmak ve onlardan formül oluşturmaya çalışırlar. Temelde “olanı” açıklamaya çalışırlar. Bu anlamda “olan” geçmiştedir, oysa filozofların görevi gelecekle bağlantılıdır. Gerçek filozoflar ve yasa koyucular “böyle olmalıdır” (olması gereken böyle) diyenlerdir. Tüm felsefe işçilerinin geçmişin tamamını kat eden hazırlık çalışmalarını el altında bulundururlar ve yaratıcı bir elle geleceğe uzanırlar ve olan ve olmuş olan her şey onlar için bir araç, bir alet, bir çekiç haline gelir. Nietzsche’ye göre filozofların bilmeleri yaratmaktır, yaratmaları ise yasa koymadır, onların hakikat iradesi iktidar iradesidir (1943: 753, 1988a: 145).


Alttaki sayfadan basılı versiyona göre alıntı yapın:

Seçkin, A. Y. (2024). “Soru Önerileri – 3: Feragat Bağlamında Kant ve Nietzsche”, Felsefelogos, 82 (2024/1), 308.

Nietzsche için güçler dünyası hiçbir eksilmeye uğramaz; zira bir eksilme olsaydı bu dünya sonsuza dek gücünü yitirir ve sonsuz zamanda kaybolurdu. Aynı biçimde güçler dünyasının hareketi de kesintiye uğramaz; zira uğrasaydı sonuna ulaşılır ve varoluş son bulurdu. Bu dünya hiçbir zaman dengeye de varmaz, çünkü kuvveti ve çalkantısı her zaman aynı yoğunluktadır. Son çözümlemede Nietzsche için “bu dünya hangi duruma ulaşabilirse ulaşsın, ona çoktan ulaşmış olmalıdır, hem de sadece bir kez değil, sayısız kez” (2003: böl. Le Retour du Même).. Nietzsche iktidar iradesini (güç istencini) her yerde mevcut (omnipresent) kıldığını ilan eder ve bu aynı zamanda iktidar iradesinin olmadığı alandan da feragat edildiği anlamına da gelir. Aynı zamanda bu “an” için de böyledir, bir kez ve birçok kez var olmuştur ve aynı şekilde geri döner, tıpkı şimdi olduğu gibi, aynı şekilde: ve onu doğuran an ve şimdiki anın sonucu olan an da böyledir (2003: böl. Le Retour du Même). Bütünün dairesel döngüsü, Nietzsche’nin deyişiyle her şeyin ebedi dönüşüdür söz konusu olan; bu yüzden Nietzsche’nin anlayışı “herkes için her seferinde” anlayışını taşır, herkes için bir defalığına olanın karşıtı olarak. Herkes için her seferinde anlayışında iktidar iradesinin (güç istencinin) hakikati istemek olarak müdahalesinin her daim var olmasını gerektirir. Bu, hakikat (verum) irade yoluyla bir değer yaratmanın her sürecine dahil edilmelidir. Değerlerin yıkılması ya da aşılması, yeni değerlerin yaratılması, erdemin icat edilmesi, hep iradeye ve özellikle de iktidar iradesine odaklanır. Hakikatin müdahalesi her yaratma, bozma, icat etme ve benzeri durumlara eşlik eder. Bir anlamda iradenin sürekli faaliyeti, hakikatin gerçekleştiği sürecin imkânını sağlar. Böylece iktidar iradesinin olmadığı alandan feragat edilmiştir, projenin dışında bırakılmıştır ya da daha radikal bir yorumla (ya da Nietzsche’nin pozitif varoluş savunmasının negatifi olarak Hegel’in olumsuzlamanın olumsuzlanması diyalektiğinin işletildiği bir yorumla) “bir kez”, Kantçı yaklaşımda olduğu gibi “her zaman” içine gizlenmiştir.

“Her bir var olan birdir, doğrudur, iyidir” (Quodlibet ens est unum, verum, bonum) (2006 [B113/AK,III,97]:167) önermesi Orta Çağ’ın aşkınlık anlayışını sarih biçimde özetler. Son çözümlemede, bu anlayış Nietzsche ve Kant tarafından çok iyi bir şekilde eleştirilmiştir. Kant, kökeninin Aziz Pavlus’un anlayışında (yasa ve iman arasındaki ilişkide) bulunabilecek olan yasanın kendisini koruyarak “bir” olanı (unum) kendi eleştirel felsefesi açısından yeniden formüle eder; Nietzsche ise değerleri yeniden yaratmanın aleti olan çekiciyle hakikate (verum) yeni bir yaklaşım getirir. “İyi” (bonum) olana iki filozofun yaklaşımıysa aralarındaki farkı açıkça sunar. Son tahlilde, Kant’a göre koşulsuz iyi olan iyi iradeyken iyi ahlak yasası uğruna yapılan şeydir; Nietzsche ise iyi olanı tanımlamak için etimolojik ve tarihsel bir yöntem kullanır, ona göre iyi, efendiler (aristokratlar) tarafından şeylerin adlandırılması (şeylerin değerlendirilmesi) vasıtasıyla şeylere “iyi” değerini atfetmeleriyle tarihsel olarak ortaya çıkar. Koşulsuz bir olan (unum) ile koşullu hakikat (verum) arasındaki gerilimde radikal olarak farklı pozisyon alsalar da Nietzsche ve Kant arasında feragat jesti üzerinden benzer bir motif yakalamak ve Kant’ın yaklaşımının ahlak yasası için koşullu olandan vazgeçmek (herkes için bir defalığına), Nietzsche’nin yaklaşımını ise (herkes için her seferinde müdahil) iktidar iradesinin (güç istencinin) olmadığı alandan vazgeçmek


Alttaki sayfadan basılı versiyona göre alıntı yapın:

Seçkin, A. Y. (2024). “Soru Önerileri – 3: Feragat Bağlamında Kant ve Nietzsche”, Felsefelogos, 82 (2024/1), 309.

olarak yorumlanabileceği soru önerisi oluşturmanın zeminini kurmak mümkün gözükmektedir.

Kaynaklar

Aristote (2014) Œuvres Complètes : Premiers Analytiques, ed. Pierre Pellegrin, Paris : Flammarion.

Balibar É. (2012) “Kant, critique du « paralogisme » de Descartes. Le « je pense » (Ich denke) comme, sujet et comme substance”. Intellectica, n°57, 2012/1.

Bouton C. (2007) “Hegel et le problème du temps”, Schnell, A. (der.), Le Temps içinde, Paris: Librairie Philosophique J. Vrin.

Heidegger, M. (1985) Être et Temps, çev. Emmanuel Martineau, Paris: Authentica.

Heidegger, M. (1986) Sein und Zeit, Tübingen: M. Niemayer.

Kant, E. (2006) Critique de la raison pure, çev. Alain Renaut, Paris: Flammarion.

Kant, I. (2016) Grundlegung zur Metaphysik der Sitten, Hamburg: Felix Meiner Verlag.

Lacoue-Labarthe, P. (1979) Le sujet de la philosophie typographies I , Paris: Aubier Flammarion.

Nietzsche, F. (2013) Ahlakın Soykütüğü Üstüne, çev. Ahmet İnam, İstanbul: Say.

Nietzsche, F. (2017) Deccal, çev. Ayça Kaya, İstanbul: Say.

Nietzsche, F. (2003) Fragments posthumes sur l’éternel retour 1880-1888, çev. Lionel Duvoy, Paris: Allia.

Nietzsche, F. (2015) İyinin ve Kötünün Ötesinde çev. Ahmet İnam, İstanbul: Say.

Nietzsche, F. (1943) Œuvres: L’Antéchrist, çev. Éric Blondel, Paris: Flammarion.

Nietzsche, F. (1943) Œuvres: Le gai savoir, çev. Patrick Wotling, Paris: Flammarion.

Nietzsche, F. (1943) Œuvres: Généalogie de le morale, çev. Éric Blondel, Paris: Flammarion.

Nietzsche, F. (1943) Œuvres: Par-delà bien et mal, çev. Patrick Wotling, Paris, Flammarion.

Nietzsche, F. (1988a) Sämtliche Werke Kritische Studienausgabe in 15 Einzelbänden, Jenseits von Gut und Böse, Zur Genealogie der Moral, Cilt 5, Berlin : De Gruyter.

Nietzsche, F. (1988b) Sämtliche Werke Kritische Studienausgabe in 15 Einzelbänden, Der Fall Wagner. Götzen-Dämmerung. Der Antichrist – Ecce homo – Dionysos-Dithyramben. Nietzsche contra Wagner, Cilt 6, Berlin : De Gruyter.